14 Aralık 2014 Pazar

Ne Yazalım?

   "Osmanlı Türkçesi" ile başlayalım. Osmanlı Türkçesi gerekli mi? Aslında "Yazı Dili" olarak gerekli mi? Yani okumak ve okunmak için gerekli mi?
     Eski de kalmış bir dili tarihçilerin veya Edebiyatçıların veya Dilbilimcileirn bilmesi ve bunu için bölümler açılması ve bunula ilgili çalışma yapılması olabilir. Halka yaygınlaştırılmasına gerek var mı? İsteyen için kurs açılabilir, fakat zorunlu olmasına gerek yok.Tercümelerinden faydalanbilinir.
     Osmanlı Türkçesi nedir? Türkçe, Arapça, Farsça karışık bir dildir.Bugün konuştuğumuz dilde bile hala Arapça Frasça kelimeler kullanıyoruz.Yazı dili olarak Osmanlı Türkçesi'ne gerek yoktur.Diller zaten özünü kaybetmeden değişlikliğe uğrar. Mesela Ladino denilen İspanyol Yahudilerinin kullandığı dil, İspanyol Yahudilerine özgü bir dil değşldir. Eski İspanyolcadır. Çünkü bugün konuşulan İspanyolcanın Türkiye'de yaşayan İspanyol Yahudilerinin anladığını biliyorum.İspanya'ya gittiğimde de İspanyol Dilini okuyan biriyle konuştuğumda da aynı şeyi söylemişti.
     Diğer konu,Türkiye'de Adalet-Yargı konusuna gelince, aslında bu sorunun hep olduğunu görüyoruz. Olay hep İktidar cephesinde değerlendiyor. Peki sade vatandaşın Yargı'da uğradığı haksızlık. Oraya bakınca " ee yargı verdi, yargı kararı ile konuşur gibi basit açıklamalar. Eğer bu haksızlıklar örtülür ve gerçekler açığa çıkartılmazsa, O haksız kararları veren hakimlerin gün gelince İktidarı yargılamaya kalkışamaz. Çünkü Yargı'nın da temiz olması lazım.
      Şu unutulmamalıdır ki, Yargı ile yapılan haksızlık, Yargı ile düzeltilir ve buna asla intikam denemez. Bu adaletin yerini bulmasıdır.

24 Temmuz 2014 Perşembe

İsrail'i Boykot ???

    İsrail'in Gazze'ye yaptıklarından dolayı Dünya'nın çeşitli yerlerinden tepkiler gelmektedir. Bunlar haklı tepkilerdir ki, tepkilerin gösterildiği yerlerdeki Yahudilere zarar vermemek kaydı ile.
   Bizim ülkemizde hemen akla gelen Yahudi mallarına (İsrail değil) bunlara boykot uygulamak.  Türkiye'de satın alınan her Yahudi malının İsraile yardım olduğu düşünülmesi. Bunda haklılık payı var diyelim. Peki bu ne kadar gerçekçi?
    Bu boykotu başlatanların bir kısmı hariç bugün bile yad ettikleri ve Türkiye'nin "önü açtı" denilen siyasetçilerin yaptıkları yanlışa hiç deyinmiyorlar. Serbest piyasa ekonomisi ile Türkiye'yi fütursuzca yabancı sermayeye açmak, bugün bile aynı politikayı güden siyasetçilerin "paranın dini imanı olmaz" demesi boykotu sıradan bir noktaya getiriyor. Çünkü sen yerli üretici ve girişimcin için en baştan önlem almazsan kendini Küresel sermaye karşısında ezdirirsen, kendi insanını üreticilik ve girişimcilik anlamında sınıf atlaması için yardımcı ve teşvik etmezsen bugün yapabileceğin sıradan bir boykot olur. Boykotu küçümsemiyorum. Ama bölgede ekonomik gücümüzü göstermek boykotla olmaz.
    Boykot edilen fastfood firmalarından yola çıkarak çok basit bir örnek vereyim. Fastfood firmaları Türkiye'ye geldiğinde çok sükse olmuştu. Bakın sandviçleri restoran ortamında yiyorsunuz, yok efendim yanında şu bu, çok uygun menülü fiyata. Dahası bakın gençlerimiz part-time iş buluyor hem okuyor hem çalışıyor deniyordu. Evet bu part-time iş olayı güzeldi. Sanayi sitelerinde çalışan gençlerde aynı zamanda meslek liselerinde okutulamaz mıydı? Ki bugün Türkiye çok farklı yerde olurdu. Bu da ayrı bir konu.
     Biz yine fastfood işine geri dönelim. Ben küçükken büfeciler vardı. Sandviç büfeleri. Yiyecek ve içecek dışında da herşeyi satarlardı. 10 metrekarelik büfenin içinde 4 kişi çalışırdı. Bu fastfood restoranları açılınca hepsi yok oldu gitti. Hatta İzmir'de görüntü kirliliği yapıyor diye de yok ettiler. Son bir kaç yıllardır canlandırılmaya çalışılsa da aynı tat ve mutluluk yok.
     İşte o zaman küresel fastfood restoranlarına karşı bu büfeci girşimcilere sınıf atlatılsaydı, bugün boykot işe yarayabilirdi. Ama toptan bağlı olunca havada kalıyor. Bu arada fastfood restoranlarının Türk  tedarikçilerini, onların Türk işletmecilerini ve ödedikleri vergiyi de unutmayalım ve unutmayın.
     Diğer taraftan ihracat yapanları, yapmak için New York hahamlarından koşer(helal) izni alanlar ki bunlar "paranın dinî imanı olmaz"diyenler onları saymıyorum.
      Boykot yapmak için bağımsız olmak lazım. Yaşanan bu gelişmeler karşısında Ekonomik bağımsızlığın değeri daha iyi anlaşılıyordur.
    

22 Temmuz 2014 Salı

Bataklık

      Son haftalarda Ortadoğu'da yaşananlar yine iç karartıcı tablolarla dolu. Aslında iç karartıcı tablo hafif kalıyor. Tam bir katliam. İstediğini elde etme adına herşeyi yapmak. Irak işgali ile başlayan süreç Ortadoğu'yu tam bir çıkılmazın içine sürekledi. Tabi burada yaşayan insanlar için geçerli. Oradan Suriye'ye sıçrayan savaş ve çeşitli terör gruplarının ortada çıkışı ve yaşanan katliamlar. Son olarak İsrail'in ara ara ama bu sefer daha şiddetli olarak Gazze'ye saldırması. Tabiki İsrail'in savunması Hamas'ın roket fırlatması bazı ölümlerden Hamas'ı sorumlu tutuması.
      Ama İsrail gibi yüksek savunma ve saldırı teknolojisine sahip ülke daha farklı yani öldürmesiz istediğini elde edemez mi? Tartışılır bir durum. Ama bu kadar ölüye sebebiyet vermesi hele çocukların ölmesi asla kabul edilemez.
       Tabiki bu bataklık mutlaka birilerinin avcunu fena halde sevindiyor. Buradan direk ve dolaylı olarak çıkar sağlayan insan müsfetteleri de yok değil. Nasıl normale dönecek bu bataklık? Hiç bir fikrim yok. Ama kısa ve uzun vade mümkün görülmüyor, Ortadoğı'nun acısız kalması.Ve yeni Dünya düzeninin testleri çok acımasızca Ortadoğıu'da uygulanmaya devam ediyor

27 Haziran 2014 Cuma

Adalet Bu Olmamalı!

   Türkiye'de adaletin yani hukukun iyi durumda olduğundan kimse neredeyse söz edemez herhalde. İnsanlar adaleti hakkını almak için -nedense bunlar hep mazlumlar oluyor- bir şeylerini kaybetmek durumunda kalıyor.
    Türkiye birkaç yıldır malum davalarda adaletin yok olduğunu ya da olmadığını sanıyor.Ama aslında hiçbir zaman olmdı. Malum davalarda insanlar tutsak oldu, evet özgürlüklerinikaybettiler ama itibarlarını, dostlarını sevdiklerini, mallarını mülklerini kaybetmediler. Tabi burada birde vefat edenler oldu. Onlar için, aileleri için söylenecek fazla söz yok. Ölenlere rahmet ailelerine sabır diliyorum.
Resim Rizehaber.com dan alınmıştır.
     Peki ya kaybedenler. Küçük bir örnek. Rize Küçükçayır köyünde bir vatandaşımız toprağını korusun diye,  Mahkemeye HES yapılamaz raporu sunulabilsin diye bilirkişi masrafı için İNEĞİNİ satmış. Ne kadar acı. Kimbilir ne kadar seviyordu İneğini yoldaşını? Ki köylü için hayvanı çok önemlidir..Ama toprak olmazsa İnek'te olmaz. Ve satmış.Ama için acı tarafı adaleti bulabilmek için İneğin satılması. Adalet para ile bulunmamalı.Adalet Bu Olmamalı!
Ama maalesef ülkemşzde durum bu. İnşallah düzelir.
 Not: Hes için durdurma kararı alınmış. İnşallah değişmez. Ve başka İnekler satılmaz.

5 Haziran 2014 Perşembe

İş Dünyası'nda Var Olmanın Dayanılmaz Hafifliği

    İş Dünyası'ında şöyle bir tabşr vardır, "Sıfırdan Geldim". Ne demektir bu? Herşeyi tırnaklarımla kazıya kazıya kimsenin yardımı olmadan geldim demektir. Bunun güzel tarafı kimseye eyvallah'ın olmamasıdır. Güç, Başarı, Para. Kimse kolay kolya gık diyemez.Kötü tarafı bu insanlarda (bazı diyelim yine) "ben egosu" öne çıkar. Herşeyi "ben" yaptığıma döner. Bu düşünce yapısıyla gittikçede güçlenirler. Çünkü bu insana gıpta edenler çoktur. Yukarıda belirttiğimiz gibi gık denilmediği için, eyvallahı olmadığı için yükselirler. Bazıları sonunu iyi getirir. Bazıları ise yok olur. Çünkü "ben" düşüncesi sonunda kendini de yok eder.
uludağsözlük.com dan alınmıştır.
    Böyle insanlar genellikle babasının işine oturanla karşı karşıya gelmesir. Çünkü bir patron çocukluğu havası, biz fi tarihinden beri iş düyasındayız cakası vardır ya işte o "sıfırdan gelen" insanları çıldırtır. Hava hiç gelemezler. "Bana babamda kalmadı" savunması yaparlar. Bazıları bunu hakeder bazıları hak etmez. Üstüne koymuştur. Hemde alın teri ile .Ama bazılarıda üsütüne koymuştur ama haramla, o cakayı kaybetmemek için.
    Bu "ben diyen ile "baba parası" ile caka satanın ortak özelliği adam olmayışlarıdır Yani insan. Kimseye fatdaları yoktur. Sadece sahip olduklarını sayarlar o kadar.

Not: Bu yazının ilham kaynağı Prof Emre Alkin paylaşımıdır.

Siyasette Ayna

     Genel olarak baktğmızda herkes siyasetçilerden rahatsız. Bugüne kadar çoğunluk Türkiye'de politikanın politikanın kendi menfaati için siyasete atıldığını düşünür. Oy verirken de  böyle olduğunu bilir. Ama "aman Vatan'a" birşey olmasın mantığı ile oy verilir. Bu, iç çatışma veya dış tehdit(savaş gibi) anlamındadır ve "gerisi( hizmet, temek haklar vs) nasılsa hal olur" denilir.
      Peki, bu ne kadar doğru. Çünkü "gerisi" dediğimiz şeyler  bizim başk şekillerde işlerimizi yani yan yollar işlerimiz siyasetçiye halletmemize sebep oluyor.Çünkü oy verdiğimiz insdanlar aslında bizimde işimizi Devlet büroksasisne takılmadan kolay olarak yaptırmamıza neden oluyor.Aslında farkında olmadan ülkemize dolayısıyla gelecek kuşaklara zarar veriyoruz. Buna en güzel örnek "Zübük" filminden verebiliriz. Son iki sahne herşeyi özetliyor. Umarım bu durum değişir.Kendi Zübüklüğümüze bakmak lazım.

Not: Yazının ilham kaynağı Emre Alkiin'in bir paylaşımındandır.

24 Mayıs 2014 Cumartesi

EYVAH YİNE AYNI TEHLİKE

   Geçen gün, genç bir anne babanın  köpeği olan bir kişiyle konuşmasına duydum. Köpekleri çok seviyorlarmış, köpek almak istiyorlarmış, cinsleri sorular, köpeğiniz nasıl fasa fiso laflar. Zaten boş laflar olduğunu kafamı biraz çevirip aşağıya baktığımda çocularını gördüm. Aslında olay net. Çocuklarına alacaklar. Ve niçin alacaklar? "OYUNCAK" yapmak için.Çünkü böyle sora sora havan sahib olunmaz. Sevgi sora soara alınmaz, satın da alınmaz.

   O yüzden BAKMAYACAĞINIZ , BAKMAYACAĞINIZ, HAYVANI SAHİPLENMEYİN, SAHİPLENDİRMEYİN, TERKETMEYİN, TERKETTİRMEYİN, HEDİYE OLARAK ALMAYIN, ALDIRMAYIN. LÜTFEN ÇEVRENİZE DE UYARIN.


24 Mart 2014 Pazartesi

23 Mart 2014 Pazar

Oy Ver!!!

     Niyahet bir kaç saat engellemeden sonra Twitter'a girdim. Gerçekten çok sıkıntılıymış, Twitter'a girememek ve gerçekten gerekliymiş Sosyal Medya.Bu yüzden twitter yanında diğer sosyal medya araçlarınında ne kadar önemli olduğu ortaya çıktı. Çünkü iletişim sürekliği çok önemli.
     Son yaşanan sokak olaylarından sonra her zamanki gibi hastaglar oluştu ve bunlardan bir tanesi "oyuna gelme sokağa çıkma" idi. Peki 8 tane insanımız ölünce bunları yazanların aklı başına mı geldi? Bazı Twittercıların "uyanın uymayın  demesi sonra sokağa çıkma evine git oyuna gelme" demesi ne kadar tutarsızlık!
    Şimdi ve esas konumuzun hastag'i #oyver! Ara ara da televizyonda santaçılardan oluşan reklam yayınlanıyor. Lütfen #oyver. Bunun yanı sıra iktidar partisine karşı, güçlü olunan yerlerde güçlü olan muhalefet partisnin kazanması.Peki bu  ne kadar sonuç verir? Bence hiç tutarlı değil. Bazı halk kitleleri ne kadar istekli olsa da ve bu konuda fikir beyan etsede partilerin bu konuda istekli olmadığı düşünüyorum Onları destekleyen kemikleşmiş kitleninde istekli olmadığını düşünüyorum.Hepsinin hesabı farklı. Hepsinin geçmişten gelen kapanmamış hesapları var.Bazı muhalefet kanadı yayın organlarına baktığımızda, küçük ama güçlü muhalefet organlarına yer vermiyorlar. Bu onların gelin büyük muhalefette birleşelim mesajıdır. Aslında kimin daha iyi olduğu değildir.
      Şu demektir ki herkes yine istediğine oy verecektir. Herkes kendi hesabını güdecektir.Ve 30 Mart gece herşeyin nasıl devam edeceği görülecektir.

9 Mart 2014 Pazar

Nasıl Tasarruf Edilir?

     Bu yazım ekonomi üzerine yazacağım.  Ekonomi ilgim her vatandaş her çalışan gibi. Size çeşitli ekonimi verileri ya da kurma söyleyerek nasıl tasarruf edilir dersi vermeyecegim.Size nasıl tasarruf edilir mantığını bir örnekle anlatmaya çalışacağım.
     Öncelikle satın şeyler, aklına ne gelirse, bizim ihtiyaçlarımız mı arzularımız mı? Öncelikle buna karar vermemiz lazım. Takibi ihtiyaçlarımız doğrultusunda para harcıyacağız. Arzularımızı kontrol altında alacağız.
Başkalarından geri kalmamak için değil, yaşamımızı
sürdürebilmek için kontrol altına alacağız.
     Şimdi örneğe geçelim.  Parayı sabun yerine koyalım.Neden sabun? Çünkü para eriyen birşeydir. Eridimi yani bitti yerine yenisini koymak lazım. Paramız da eriyecek yani bitecek ve yerine yenisi koymak gerekecek.
     Peki erimesini nasıl geciktirebiliriz ve nasıl paramız çoğalır?  Sabun kaygan bir cisimdir. Tutmasını bilmezsek elimizden kayar parada böyledir. Önce tutmasıni bileceğiz. Ne sıkı ne  gevşek. Sabunlamaya başlayacağız. Sabunladıkça köpük olacak.
 İşte bu  noktada sabunu kenara koyup köpükle sabunlamaya devam edeceğiz. ( Merak etmeyin öylede hijyenik) Yani belli miktar para ile işleri çevirmeye çalışacağız.
 İste böylelikle sabunun erimesi yani paranın bitmesi gecikecek ve yerini yenisini koyarken tasarruf etmiş olacağız. 

3 Mart 2014 Pazartesi

Yemek Görselleri

Fırında Yumurtalı Patates

Fırında Patatesli Tavuk

Meşhur Urla Katmeri

Fırında Patatesli Havuçlu Biberli Soğanlı Tavuk Kalça Şi§


Çağ Kebabı

Ev Yapımı Patatesli Domatesli Patlıcanlı Biberli Soğanlı Köfte

Fırında Biber Dolma
Mehşur Kemeraltı İmren Börekçisi

Etli Makarna

Biber Dolma

23 Şubat 2014 Pazar

Çözüm Ne?

          Türkiye artık seçim ortamında. Son yaşanan ve siyaseti yakından etkileyen hukuk operasyonları da bu yerel seçimlere ciddi damgasına vuracak. Çünkü yaşananlar bu seçimlerin yerel seçimlerden çok genel seçimler havasında geçeceğini gösteriyor.
         Son yaşananlar siyasetin ve hukukun ne kadar iç içe geçtiği ve ne kadar büyük yaralar içinde olduğunu fazlasıyla gösterdi. Aslında bu -daha önce ki yazılarımda da var- geçmişte de vardı belki hep örtüldü ama bu sefer ortaya çıktı. Ortaya çıkmasının asıl sebebi iki taraf arasında çıkar çatışmaları, bu açık. Zaten medya da ve meydanlarda da açıkça dile getiriliyor.Böyle olmasaydı kim bilir daha neler olacaktı!
         Peki çözüm ne? Çünkü aydın dediğimiz kesime baktığımızda  -ki bunlar köşe yazarları- hep şunu unutmayın bunu unutmayın bunu bilin  diyerek hep aynı söylemleri söylüyorlar.Aydın insanların bize görevi bir şeyleri hatırlatmak mı yoksa çözüme götürecek yolları mı göstermek? Yazılara ve söylemlere baktığımızda bunları duyup okuyamıyoruz.Gerçi muhalefete baktığımızda da aynı şeyleri söyleyebiliriz.
        Bu yerel seçimler Türkiye için bir dönüm noktası olacak. Bu dönemecin sonunda Türkiye neler bekliyor bende kestiremiyorum. Ama yakın zamanda çıkan bazı kanunlarla Türkiye'yi yeni zorlu dönmeler beklediği kesin.
         

              

27 Ocak 2014 Pazartesi

Yecüc-Mecüc

    Dini bir anlatıdır Ye'cüc-Me'cüc. Kuran-ı Kerim'de  de anlatılır ve tabi ki Deccal.Şeytani varlıklardır.  Bunların yer altından aslında Deccal'in Ye'cüc Me'cüc'ün ise Hz. Zülkarneyn tarafından bir  yere saklandığı söylenir ve bir gün çıkacaklardır.Bunların çirkin yaratıklar olduğu söylenir.
    Bana göre Ye'cüc-Me'cüc zaten var ve çirkin değiller. Çünkü şeytanda aslında ortama!!! uyum sağlamış. Güzellikleri, iyilikleriyle( tabi ki tenzih edilenler var )
    Bakın bir sinema filminden örnekle anlatayım.Şeytanın Avukatı filminden Harika bir filmindir ki Amerikalılar bu tür anlatımları güzel yapıyorlar.Sahneye dikkat edin. New York'a transfer olan avukatın eşini etkilemek ve onları kendi tarafında çekmek için yapılan sahnelerden biri. Kadınlar biri kıyafetini giyerken avukatın eşi Charlize Theron şeytanın gerçek yüzünü görür yani çirkinliği yani Ye'cüc Me'cücü. 

Not: Sahneyi yayınlayan web sitesi istediğim paylaşma butonu koymadığı ve kendim yapamadığım için PC den çektim görüntüyü.

7 Ocak 2014 Salı

Sorun Sistem Mi Kişiler Mi?

   Son günlerde Türkiye'nin yaşadıkları malumunuz. Peki ortaya çıkan iddialar veya atılan iddialar, sizi şaşırttı mı? Bence hayır. Nedir bu Türkiye'de süre gelen yolsuzluk iddiaları? Hukuksuzluk, adaletsizlik?
Başlıktan da anlayacağınız gibi bir sorgulama yazı yazmak, amacım.Kişiler mi sorunlu yoksa içine girdikleri Sistem mi?
   Öncelikle şunu belirteyim Twitter/evrenkonakci hesabımda da ara ara yazıyorum. Türkiye'nin bugün yaşadıkları son 11 yılda olanlar değil, süre gelen ve aslında hiç hesap sorulmayan şeylerin yavaş yavaş dışa vuru mu. Diyebilirsiniz daha önce böyle şeyler yaşamadık Evet doğru. Çünkü gün yüzüne çıkmadı da ondan, ya da birileri çıkmasını engelledi.Ama dönemine her siyasi lider veya bürokrat,her yıl bir olaya karışıyor. Bence bunu sorgulamak lazım. Çünkü Sistem yani Devletin çarkları iyi işlese ama tam olarak iyi işlese bu tür olaylara sıklıkla rastlamayız ve Sistem kötü yönetici ve bürokratları anında sistem dışına atar .Dikkat edin bizde olmuyor yada kolay olmuyor.
   Peki biz, yani oy verenler olarak suçumuz var mı? Bu yöneticileri, bizi yönetmesini istediğimiz adamları muhalefet dahi başımıza biz getirmiyor muyuz?Nerede yanlış yapıyoruz? Başka insan mı yok?Oy verirken neden taleplerimizi yani nasıl yönetilmek istediğimiz gündeme getirmiyoruz da hep vaat edilenleri dinliyoruz?Sonra şu malı götürdü bu götürdü.Bu ülkede Boğaz'da oturan eski Başbakan yok mu? Lüks daireler villalarda oturan bürokrat yok mu? Nedir finansmanları? Hepsi bir cevap verdi. Sizleri tatmin etti mi o cevaplar?  Eski Başbakanların çocuklarının bir çoğu hep askerlikle gündeme geldi; sonuç? Haber olduğu ile kaldı.Hep hukuki konularla gündeme geldiler. Sonuçlar tatmin etti mi?
    Ya adalet hukuk, var mıydı bu ülkede? Malum davalarla mı adalet hukuk yok oldu?Bazılarınız hemen diyecek şimdiki gibi değildi?Hayır, şimdiki gibiydi.Bize servis edilen haberler neyse öyle anlıyorduk ki bu ülkede durdurulan haberler hep olmuştur.Ancak içine düşen biliyordu hukukun adaletin ne olduğunu! Eğer Cumhuriyetle birlikte sağlam temeli atılan hukukun adaletin inşası iyi yükselseydi bugün bunlara yaşanmazdı. Ama biz, Cumhuriyet yönetiminin temeli olan Pozitif Hukuku hep görmezden geldik. Durum, malumunuz.
     Onun için bana göre, zarar görmüş  Sistemi yenileyip, yapılması gerekeni aynı Sistem içinde düzeltip, doğru olanı yapıp Ülkeyi var olan psikolojik kaostan kurtarmak lazım.
Not: Herhangi bir karar olmadığı için gündem olan yolsuzsuzluk soruşturmasına iddia diyorum.