23 Aralık 2021 Perşembe

EVREN KONAKÇI TURGUT ÖZAL DÖNEMİ DIŞ POLİTİKASI MAKALE

GİRİŞ
                         

         Turgut Özal dönemi Türk Dış Politikasına başlamadan Turgut Özal kimdir sorusu soracak kim olduğu, nereden geldiği nasıl bir süreçte yer aldığını görmek; Turgut Özal’ın tabuları yıktığı, nasıl öncü olduğu, nasıl yol izlediğini anlamak bakımından daha verimli olacaktır.
         Tam adı Halil Turgut Özal’dır. 13 Ekim 1927’de doğmuştur. Turgut Özal Üniversite eğitimini İstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik Fakültesi’nde burslu okuyarak Elektrik Mühendisi olarak 1950 yılında tamamlayıp mezun olmuştur. Turgut Özal mezun olunca Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü’nde çalışmaya başlamıştır. Turgut Özal çalışırken Amerika Birleşik Devletleri Teksas Teknoloji Üniversitesi’ne ihtisas yapmaya giderek burada ekonomi branşında eğitim almıştır.
        Özal Amerika Birleşik Devletleri’nde eğitimini tamamlayıp Türkiye’ye döndükten sonra 1958 yılında Devlet Planlama Komisyonu’nda Sekretarya görevini icra etmeye başlamıştır. Bu sırada yasalara göre zorunlu askerlik vazifesini yapmak için Askere gitmiştir. Turgut Özal askerlik vazifesinden döndükten sonra 1967 yılında Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarı olmuştur. Özal bu görevini ifa ederken kendisine tekrar Amerika Birleşik Devletleri yolu gözükmüş ve 1971-1973 yılları arasında ABD’de Dünya Bankası’nın Sanayi Dairesi’nde çalışmaya başladı. Turgut Özal Türkiye’ye yurda döndükten sonra Türkiye’nin önemli sanayi şirketlerinde çalışmaya başladı.

        Turgut Özal, 43.Hükümet Süleyman Demirel döneminde hem Başbakanlık Müsteşarlığı hem de Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşar Vekilliği yaptı. Türkiye o dönemde yani 70’li yılların sonuna doğru çok ciddi siyasi çalkantılar yaşıyordu. Vatandaşlar sağ-sol siyasi görüş altında ikiye ayrılmış ve gündüz- gece fark etmeden yüzden cinayetler dahi işleniyordu. Dahası kahvehane ve ev baskınları ile cinayetler işleniyordu. Bunların yanında da önemli bazı şahıslara özellikle gazetecilere yönelik suikastlar yapılıyordu. Bu yüzden Türk ekonomisi de ağır sorunlar yaşıyordu. Bu yüzden Başbakan Süleyman Demirel ekonomiden sorumlu Başbakan Müsteşarı Turgut Özal’dan bir ekonomi yol haritası hazırlamasını istedi. Bu istek Turgut Özal siyasi tarihindeki düşüncesini şekillendirecekti. Türk siyasi tarihinde 70’li yılların başı itibari ile Liberalizm etkisi gözükmeye başlamıştır. Bu etki 70 yılların ortalarından itibaren arttı. İşte Turgut Özal’dan istenen bu ekonomi yol haritası bu dönemin Liberalizm olduğu kadar Neoliberalizm etkisin görüldüğü en önemli icraat 24 Ocak 1980 Ekonomi Kararlarıdır.

    Bu karaların içinde serbest piyasa ekonomisine geçiş, döviz serbestisi, tarım desteklerinin azaltılması, Devletin ekonomideki payının küçülmesi yani Kamu İktisadi Teşebbüslerin özelleştirilmesi, Yabancı sermayeye teşvik, ithal ikame stratejisi terk edilerek yerilen ihracatın teşvik edilmesi gibi kararlar alınmıştır. Ne yazık ki, bu ekonomik istikrar yol haritası da bir işe yaramamış, ülkeyi bulunduğu zor durumdan kurtarmamış ve de 12 Eylül 1980’de Türk Silahlı Kuvvetleri Genelkurmay Başkanı Kenan Evren öncülüğünde Türkiye Cumhuriyeti Devleti yönetimine el koymuş, Darbe yapmıştır.  Böylelikle ülkenin yönetimi Askeri Cunta ’ya geçmiştir.  Birçok siyasi parti kapatılmış ülkenin, ülkenin Başbakanı ve bazı bakanları hapse atılmıştır. Bunlarla beraber birçok siyasi yandaş vatandaş yargılanmış bazılarına ağır hapis cezaları verilirken bazıları da -ki kamuoyunda tepki çeken- idam cezaları almıştır.
   
 Devlet Başkanı Kenan Evren, hükümet kurması için Deniz Kuvvetleri Komutanı Bülend Ulusu ’ya Başbakanlık görevi vermiştir. Başbakan Bülend Ulusu ’da Turgut Özal’ı Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı yapmıştır. Milli Güvenlik Konseyi Cunta Yönetimi aldığı kararla sivil yönetime geçiş seçimleri 6 Kasım 1983’te yapılacak demiştir. Bu süreç içerinde bazı siyasetçilere siyaset yasağı getirilmesi ve bazı siyasi partilerin yasaklı olup seçimlere girememesinin avantajının da olmasıyla birlikte Turgut Özal, Kenan Evren ‘den izin alarak Anavatan Partisi (ANAP) kurmuştur.

        

                     TURGUT ÖZAL DÖNEMİ DIŞ POLİTİKASI  
6 Kasım 1983’te Anavatan Partisi seçimleri kazanıp iktidar olmuştur. 13 Aralık'ta 45.Hükümeti kurulmuştur. Böylelikle I. Özal Dönemi başlamıştır. Turgut Özal’ın siyasetinde Liberalizm ve Neoliberalizm, Batıcılık, NeoOsmanlıcılık etkisi altında Eko-Politik Dış Politika anlayışı gütmüştür. Seçim vaatlerinin en önemli kısmı ekonomidir. Buna bağlım olarak da geçmişte edindiği tecrübe ile kendi yarattığı 24 Ocak kararlarını uygulama şansı da yakalamıştır. 
45. Hükümetin Dışişleri Bakanlığını Vahit Halefoğlu yapmıştır. II. Özal Dönemi 21 Aralık 1987 46. Hükümetini kurmasıyla başlamıştır.46. Hükümetin Dışişleri Bakanlığını Mesut Yılmaz yapmıştır. Cunta yönetiminden sivil otoriteye geçince Kenan Evren’de Cumhurbaşkanı olmuştur. Kenan Evren’in görev süresi bitince Başbakan Turgut Özal Cumhurbaşkanlığı’na adaylığını koymuş ve 9 Kasım 1989 ‘da Cumhurbaşkanı olmuş ve görevini 17 Nisan 1993’e kadar sürdürmüştür.
             Turgut Özal dönemi dış politikaya Türkiye-ABD ilişkileri ile başlamak gerekir. Turgut Özal Amerikancı bir dış politika anlayışı yürütmüştür. Turgut Özal Türkiye Cumhuriyeti Devleti geleneksel, dışa kısmen kapalı, statükocu anlayışı terk etmiştir. Bunu yerine Proaktif bir dış siyaset gütmüştür. Türkiye’deki ekonomik sorunları düzeltmek için Amerikan finans kaynaklarına da ihtiyaç vardır. Turgut Özal iktidarında Amerikan bankalarının mali yapısını öven açıklamalarda bulunmuştur. Türkiye’nin ABD için önemli bir ortak olduğunu önemli bir Pazar olduğunu ve önemli bir yatırım merkez olduğu
                                                          
açıklamalarda ve girişimler de bulunmuştur. Turgut Özal’ın o dönem başlattığı ve ilk olan iş adamlarını kendi ile birlikte yurt dışı gezilerine götürmüştür. Burada amaç hem iş adamlarına vizyon kazandırmak hem de yurt dışı temastaki kişilere biz bu iş adamlarına güveniyoruz ve arkalarındayız iş yapabilirsiniz mesajı vermekti. Burada Turgut Özal Neoliberal politikasını görüyoruz. Kendi mantığında da ve yurt dışı gezilerinde mutlaka ekonomiyi ön planda tutuyordu.
              Dışı politikada sorunlar sadece ekonomi değil. Komşumuz Yunanistan ile de ciddi sorunlarımız. Vardı. Turgut Özal bu sorunları liberal politika düşünce ile birlikte Amerika Birleşik Devletleri’ni yanına çekerek halletmek istiyordu. Yunanistan’ın Türkiye’den daha iyi bir ortak olmadığını her seferinde dile getiriyordu. Türkiye’nin jeopolitik durumu, büyüklüğünün Yunanistan boy ölçülemez olduğu üzerinde duruyordu. 29 Mart 1980’de imzalanan ve 18 Aralık 1985’te süresi dolan Savunma ve Ekonomik İş birliği Anlaşması’nın (SEİA) uzatılması tartışmalar da Türk ABD ile ilişkilerde önemli bir sorun oluşturmuştur.  Turgut Özal Amerika Birleşik Devletleri’nden daha fazla askeri yardım almak istiyordu. Fakat hem ABD ’ki ekonomik durum hem de Türkiye karşıtları bu yardımları kesilmesi konusunda talepleri vardı. Daha sonraki süreçlerde bu yardım konusu sağlanmış anlaşma süresi de uzatılmış fakat bunun başka sorunlar dile getirilmesi Türk kamuoyunda rahatsızlık yaratmıştır.
               Turgut Özal iktidarı döneminde Yunanistan’da Andreas Yeoryu Papandreu Başbakan’dı.  Andreas Y. Papandreu milliyetçi ve provakatif Başbakan’dı. Özellikle Yunanistan 1981 yılında Avrupa Topluluğu’na alınıp Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Cunta yönetiminden dolayı alınmayışı Yunanistan’ın sadece Amerika Birleşik Devletleri’ne bağlı kalmasından kurtarmış, elini daha da güçlendirmiştir. Diğer taraftan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) 15 Kasım 1983’te bir oldu biti ile bağımsızlığını ilan etmesi ile Yunanistan’ın gerilmesine sebep olmuştur. Turgut Özal Yunanistan ile sorunları Amerika Birleşik Devletleri ile yakın ilişkilerle çözmeye çalışsa da bunda beklenen desteği alamamıştır. Turgut Özal’ın anlayışlarından bir tanesi de bireysel düzeyde ikili ilişkilere önem vermesi ve Devlet sorunları bunların üzerinde çözmeye çalışması. Turgut Özal Başbakanlık döneminde ABD Başkanı Ronald Reagan’dı.
                                                            
Yunanistan Ege Denizi’ndeki Kıta Sahanlığı sorunu tekrar gündeme getirmiş, bunla yetinmeyip provakatif girişimlerde bulunmuştur.  11 Kasım 1976 Bern Anlaşmasını ihlal edip 6 mil üzerine çıkıp Ege Denizi’nde petrol aramak istemiştir. Türkiye bu duruma sert çıkmış ve Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO)’na petrol arama izni vermiştir. ABD ve NATO’nun diplomatik girişimleri ile ve de Turgut Özal’ın açıklamalarıyla iki taraflı olarak girişimler askıya alınmıştır.
               Yunanistan’ın Türkiye’ye karşı bir olumsuz girişiminin de Ege Denizi’nde bulunan Limni Adası’nı NATO üzerinden silahlandırmaya kalkışmasıdır. Türkiye adaların silahsızlandırma anlaşmalarını hatırlatarak bu girişime tepki göstermiştir. Yunanistan Fır Hattı konusunu da Limni Adası üzerinden 10 mil üzerine çıkarmak istemiştir. Türkiye bunun kabul edilemez olduğunu ve tehdit olduğunu belirtmiştir. Bunun üzerine 1988 yılından Davos görüşmelerinde Atina’da Başbakanlar Dış İşleri Bakanları ve askeri uzmanlar eşliğinde toplantı yapılması kararı alınmıştır. Yine aynı içerisinde Dış İşleri Bakanı Mesut Yılmaz eşliğinde Atina Mutabakatı imzalanmış ve haklara karşılıklı saygı duyma kararı alınmıştır.
              Bütün bu süreçler içerisinde Turgut Özal Liberal yani çözüm ve barışçıl niyet göstermiş hem de NeoLiberal para politikası niyeti göstermiştir. Turgut Özal mil sorunlarını birkaç milden feda etmekten, Kıbrıs sorununda Türk askeri sayısını azaltmaktan bahsedince kamuoyunda tepki ile karşılanmıştır. Dahası tek taraflı Yunanistan için vizelerin kaldırılması, Yunan Mallarının kısıtlanmasının kaldırılması gibi kararlar almış ve tepki görmüştür.

               Bütün bu gelişmeler olurken aynı zamanda “Sözde Ermeni Soykırımı” konusunda gündeme gelmiştir. Ermeni Lobisinin “Sözde Ermeni Soykırımı” yasa tasarının ABD Temsilciler Meclisi ve Senato Dış İlişkiler Komitesi’nde kabul edilmesine Türkiye’de sert tepkilere yol açmıştır. Başta Başbakan Turgut Özal olmak üzere Türkiye Büyük Millet Başkanı Necmettin Karaduman, Dış İşleri Bakanı Vahit Halefoğlu kınam açıklamaları yapmıştır. Bu tür karaların Türk-Amerikan ilişkilerine zarar vereceği ve tasarının Kongre’den geçmesinin engellenmesi istenmiştir. Gündeme aynı zamanda Türkiye’deki Amerikan Üslerinin kullanılması da gündeme gelmiştir. Türkiye Washington Büyükelçisi Şükrü Elekdağ’da Amerika’da konuşmalar ve görüşmeler yaparak önemli katkılarda bulunmuştur. Bunu üzerine ABD Başkanı Ronald Reagan ve bazı Cumhuriyetçi Senatörler ve Akademisyenler çeşitli açıklamalarda bulunmuş ve o zaman için “Sözde Ermeni Soykırım” yasa tasarısı Kongre kararı olmaktan çıkmıştır.

                Türkiye Avrupa Topluluğu İlişkileri 12 Eylül 1980 darbesinden sonra kesintiye uğramıştır. Avrupa Topluluğu’nun ikili komşu politikası ile genişlemesinin tek farkı Yunanistan’ın Avrupa Topluluğu’na tek başına alınması Türkiye’nin Cunta yönetiminden dolayı alınmamasıdır. Bu yüzden Avrupa Topluluğu ile ilişkiler istenen düzeyde gelişmemiştir. Özal döneminde temsilciler görüşmeler için gönderilmiştir. İlişkileri düzeltmek için çabalar gösterilmiştir. 14 Nisan 1987 yılından Avrupa Topluluğu’na tam üyelik başvuruş yapılmıştır. Fakat Avrupa Topluluğu tarafından reddedilmiştir. 28 Ocak 1990’da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi zorunlu yargı yetkisini kabul etmiştir.
                Türkiye’nin Batı Trakya, Yunanistan ve Bulgaristan eksenine baktığımızda ve aynı zamanda Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği eksenine baktığımızda önemli süreçler yaşanmıştır.
                 Yunanistan’ın Batı Trakya bölümünde yaşayan Türk Soydaşlarımıza karşı haksız ve ağır bir davranış tutumu gösteriliyordu. İbadetleri yapmaları, özgürlük alanlarının kısıtlanması ve sürekli tacize maruz kalmaları gibi bir durum söz konusuydu. Türkiye bu durma çok sakin ve çözümcü yaklaşmıştır. Fakat esas daha büyük sorunu Bulgaristan’daki Türk soydaşlarımız yaşıyordu. Bulgaristan lideri Devlet Konseyi Başkanı Todor Hristov Jivkov Türk soydaşlara Türk isimlerini Bulgarca olarak değiştirme baskısı, toplu halde bulunmamaları, baskısı ve bir bölgede yoğunluk olarak yaşamama baskısında bulunuyordu. Bu zulümden kaçabilenler Türkiye’ye sığınıyordu. Turgut Özal yönetimi uluslararası aktörler ile Bulgaristan baskı yapmaya çalışıyordu. ABD aracılığı ile bunu yapmaya çalışıyordu ama Bulgaristan Doğu Bloku ülkelerinden olduğu için SSCB etkisi altındaydı. Avrupa Güvenlik Teşkilatı (AGİT) aracılığı ile baskı yapmaya çalışıyordu ama sonuç alınmıyordu.
                 Bulgaristan yaşayan Türk soydaşların sesi duyurmak için Türk kökenli Dünya’da tanınmaya başlayan Bulgaristan vatandaşı şampiyon halter sporcusu Naim Süleymanoğlu’nun Türkiye getirilmesi oldu. Naim Süleyman kaçarcasına Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne sığındı. İlk önceleri Bulgaristan tarafından Türkiye adına yarışmasına engeller kondu. Fakat Türkiye Cumhuriyeti Devleti maddi bedel ödeyerek Naim Süleymanoğlu’nun Türkiye adına yarışmasına Bulgaristan vetosunu kaldırttı. Turgut Özal bu yüzden kamuoyunda bazı kesimler tepki gösterdi. Turgut Özal (NeoOsmanlıcılık politikasıyla) Naim Süleymanoğlu’na sahip çıkılmasının eleştirilmesine tepki gösterdi. Hem orada Bulgaristan Devleti’nin yaptığı zulmün tüm Dünya tarafından öğrenilmesinin sağlanacağı hem de Türkiye adına başarı kazanmasının prestij olacağı kanaatindeydi. Nitekim de öyle oldu. Naim Süleymanoğlu Olimpiyat Şampiyonası’nda çok büyük başarı elde edince herkese bu zulmü Birlemiş Milletler ’de yaptığı konuşma ile çok net duyurdu hem de Türkiye spor tarihinde kazandığı başarı ile büyük prestij sağladı. Todor Hristov Jivkov baskılara dayanamayarak sınır kapılarını açtı. İsteyenlerin Türkiye’ye gidebileceğini daha önce Türkiye’ye kaçmış olanların Bulgaristan’a dönebileceğini belirtti. Zaten Dünya’da Komünizm rejiminin etkisi giderek azalmaya hatta sonuna gelmeye başlıyordu. Neden sonra Todor Hristov Jivkov yönetimden düşmüştü.
                  Turgut Özal bunu fırsat bilerek Liberal ve NeoLiberal politikaları devreye soktu. Bulgaristan, SSCB, Romanya ile Karadeniz Ekonomik İş Birliği Örgütü kurdu İlk girişim görüşmesi 1990 yılında oldu. 1992 yılında kesin kuruluş gerçekleşti. Daha sonra SSCB ile özel ticaret anlaşmaları imzalandı. Bu anlaşmalarla Türk Müteahhitlerin Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği dağıldıktan (1991) sonra bağımsızlığını ilan eden Orta Asya’da Türk Cumhuriyetleri olmuştur. Bunlar, Azerbaycan Cumhuriyeti, Türkmenistan Cumhuriyeti, Kazakistan Cumhuriyeti, Kırgızistan Cumhuriyeti, Özbekistan Cumhuriyeti ‘dir. Cumhurbaşkanı Turgut Özal 1992 yılında bir basın açıklamasında şu cümleleri sarf etmiştir: “Şimdi Türkiye’nin önünde çok önemli bir imkân, kapı açıldı. Balkanlar’dan ta Orta Asya’ya kadar Türk Cumhuriyetleri’nin bütün cumhurbaşkanları Cumhuriyet Bayramı’nda Ankara’ya geliyor. Bu bizim için de onlar için de çok önemli bir fırsat. Bu tarihi bir fırsattır. Bundan kaçamayız. “Özal burada NeoOsmanlıcılık politikasını da gütmüştür. Türk iş adamlarını buralara yatırım yapması için teşvik etmiştir. Özal bu ülkelere yaptığı seyahatlerde Türk iş adamlarını da götürmüştür.

            Bununla yetinilmeyip 1992 yılında, Türk dilinin konuşulduğu Azerbaycan Cumhuriyeti, Türkmenistan Cumhuriyeti, Kazakistan Cumhuriyeti, Kırgızistan Cumhuriyeti, Özbekistan Cumhuriyeti ülkelerle ekonomik, ticari, teknik, sosyal ve kültürel eğitim alanlarında iş birliğine yönelik proje ve program gerçekleştirmek gayesiyle Türk İş birliği ve Kalkınma Ajansı (TİKA) kurulmuştur. Bu ülkeler aynı zamanda İran, Pakistan ve Türkiye arasında yapılan Ekonomik İş Birliği anlaşmasına da dahil edilmiştir.

           Turgut Özal döneminin en önemli Dış Politika olayları Ortadoğu ekseninde gelişmiştir. Turgut Özal Ortadoğu politikalarında NeoLiberal ve NeoOsmancılıkgörüşlerini yansıttığı görülmüştür. Körfez sermayesine fazla önem vermesiyle bazı kesimler tarafından tepki çekmiş Arap Sevdalısı olmakla suçlanmıştır. Turgut Özal döneminde önemli Körfez ülkeleri Bankları Türkiye’de bank şubeleri açmıştır. Bunlar arasında İran sermayeli bir Banka da vardır. Bunda 1985 yılında İran Pakistan Türkiye Ekonomik İş birliği Örgütü’nün kurulmasının da (EİÖ) etkisi vardır. O dönem Cumhurbaşkanı Kenan Evren Birleşik Arap Emirliği’ni ziyaret etmesi de bir Devlet politikası olarak algılanmıştır.

                 O dönemin en önemli olaylarından biri 17 Ocak-28 Şubat 1991 yılındaki 1. Körfez Savaşı’dır. 1980 yılında başlayıp sekiz yıl süren İran-Irak savaşı olmuş ve iki Devlet de kaybetmiştir. İki Devlet ekonomik olarak çok büyük yıkım yaşamıştır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu savaşta aktif tarafsızlık politikası uygulamıştır. Fakat Türkiye’de bu savaştan bir nebze ekonomik olarak olumsuz anlamda etkilenmiştir. Irak lideri Saddam Hüseyin bu ağır yenilgiyi telafi etmek için borcu olduğu Kuveyt’i işgal etmiştir. Çünkü Kuveyt’in çok önemli ve zengin petrol kaynakları vardı. Bu süper güç ABD için kabul edilemez bir durum. Amerika Birleşik Devletleri öncülüğünde Birleşmiş Milletler koalisyonu oluşturulup Irak’a savaş açıldı. Böylelikle Kuveyt İşgaline son verildi. Turgut Özal o dönemde Liberal düşünceleri bir kenara bırakarak NeoLiberal ve NeoOsmanlıcılık politikasıyla ABD’nin yanında Kuzeyden cephe açmak sureti ile Irak’a savaş açılması gerektiğini savunmuştu. Çünkü ABD’den maddi destek geleceği de öne sürülmüştür. Fakat dönemin Genelkurmay Başkanı Torumtay buna karşı çıkmış ve görevinden istifa etmiştir. Çünkü Türkiye’nin komşu ile savaşacak bir durumu olduğuna kanaat getirmemişti. 

               Savaştan hemen sonra çeşitli gruplar arasında Irak’ta isyanlar başladı. Bunlardan bir tanesi Kuzey Irak’taki Kürt İsyanlarıydı. Bu isyanlara Kürdistan İşçi Partisi (PKK) terör örgütü de destek vermiştir. Saddam Hüseyin bu isyana çok sert ve orantısız güçle karşılık verinde Türkiye’ye bir Kürt Mülteci akını oldu. Türkiye’de sınır kapılarını açınca süreç içerisinde 500 bin Kürt Mülteci Türkiye’ye akın etmiştir. Bunu ekonomik maliyeti ağır olmuştur. Ne ABD’den ne de başka ülkelerden tam anlamıyla maddi yardım gelmemiştir.

                Bu Kürt Mülteci akını Türkiye Cumhuriyeti Devletine başka sorunlar da getirmiştir. Bu sorun PKK terör örgütünün bölgede daha çok güçlenmesine ve Kuzey Irak çanağına daha güçlü bir şekilde yerleşmesine sebep olmuştur. Temmuz 1991 yılında ABD Türkiye “Çekiç Güç” adı altında askeri birlik yerleştirmek istemiştir. Bunu Saddam rejimine karşı Türkiye’ye destek amaçlı olduğu belirtilmiştir. İlk etap Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu askeri güce sıcak bakmamıştır. Türk kamuoyunda bazı kesimler bunu ayrılıkçı bölücü PKK terör örgütünü daha da güçlendireceği iddialarında bulunmuşlardır. Buna örnek olarak, Ocak 1992 Cudi Dağı'nda kıstırılan PKK'lılara Diyarbakır'dan kalkan ABD helikopterlerinin malzeme attığı, Genelkurmay Başkanlığı tarafından tespit edilmiştir. Bir askeri birlik olay yerine teröristlerden önce ulaşarak 27 çuvalı ele geçirmiş, çuvallardan giyecek ve yiyecek çıkmıştır. Bu olaydan sonra ABD yetkilileri olayı doğruladılar; ancak malzemelerin yanlışlıkla atıldığını belirtmişlerdir.

                    Tüm bu olaylar ışında Cumhurbaşkanı Turgut Özal 17 Nisan 1993 yılında kalp krizi geçirerek hayata veda etmiştir. Özal görevi başında Mustafa Kemal Atatürk’ten sonra vefat eden 2. Cumhurbaşkanıdır.

                                                      SONUÇ
               Turgut Özal Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı dönemin geleneksel, statükocu, hantal, dışa açık olmayan bir dış politikadan; yenilikçi, dışa dönük, liberal (sivilleşme, özgürlükçü, çözümcül diyalogcu) aktif bir politika yürütmüştür. Serbest Piyasa ekonomisine geçip, dış piyasalara entegre olmaya çalışan bir ekonomi yaratmıştır. Yabancı yatırımcılarım Türkiye’ye gelmesine, Türk ihracatçısının da dışa açılması için önemli girişimlerde bulunmuştur. Bu yönüyle NeoLiberal politikalar uygulamış ve bağımlılık yaratma istediği ile sorunları çözümcül bir durum yaratmaya çalışmıştır. Bu Türkiye’ye vizyon getirmiştir.

                   ABD ile yakın ilişkiler birçok sorunu da şahsi ikili ilişkilerle halletmeye çalışması hayal kırıklığı yaratmış ve istenilen kazanımlar elde edilememiştir. Çünkü eleştirilere ve danışman görüşlerine önerilerine önem vermiyordu. Bu zaten kendine iç politikada eleştiri olarak geri dönmüştür. PKK terör örgütü giderek daha da büyümüş ve daha fazla zarar verici hale gelmiştir. NeoLiberal düşünce ile “1 koyup, 3 alacağız “felsefesi Türkiye’ye ekonomik ağır külfet getirmiş, enflasyon, işsizlik gibi ağır sonuçlar yaratmıştır.

 "Her Hakkı Saklıdır"


KAYNAKLAR;
·         Soğuk Savaş’ta NATO-ABD-Türkiye Üçgeninde Askeri Üsler: Süreklilik ve Değişim Selin M. BÖLME Dr., Dış Politika Araştırmaları, Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA)

·         Turgut Özal’ın Ekonomi Odaklı Dış Politikası: Yunanistan’a Yönelik “Zeytin Dalı” Diplomasisi Örneği* Erkan ERTOSUN

·         TURGUT ÖZAL DÖNEMİ TÜRKİYE DIŞ POLİTİKASI Cihan DABAN

·         Türkiye’nin Kuzey Irak Politikasında Değişim: Turgut Özal ve Tayyip Erdoğan Dönemleri Karşılaştırmalı Analizi Özlem KAYHAN PUSANE* * Yrd. Doç. Dr., Uluslararası İlişkiler Bölümü, Işık Üniversitesi

·         Turgut Özal Dönemi Türkiye-Topluluk İlişkileri Ekrem Yaşar Akçay*

·         TURGUT ÖZAL’IN BAŞBAKANLIĞI DÖNEMİNDE TÜRKİYE-ABD İLİŞKİLERİ Sibel KAVUNCU

·         Turgut Özal Dönemi Türk Dış Politikası Tarih Ekonomi ve Siyaset Araştırmaları Derneği TESAD

·         TÜRK DÜNYASINDA İŞ BİRLİĞİ’NİN MİMARI TURGUT ÖZAL Prof. Dr. Abdulvahap KARA

·         TÜRKİYE'DE LİBERALİZM: 1983 - 1989 TURGUT ÖZAL DÖNEMİ ÖRNEĞİ ÖZLEM EŞTÜRK