7 Aralık 2013 Cumartesi

Kaplumbağa-Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu

     Kaplumbağa oyunu Ali Poyrazoğlu'nun üzerinde değişiklik yaparak insanlığın Sanayi devrimiyle uygarlık adı altında Dünya'yı Poyrazoğlu'nun deyimi ile  "Vahşet Sirki'ne " çevirdiği  tarihsel süreci belgesel tatında anlatan uyarlama bir oyun. Aynı zamanda bana göre hatırlatma, unutturmama ve günümüz Türkiye'sine gönderme oyunu.Harika bir oyun.
     Ama bu oyuna gitmemdeki ilk neden Bülent Kayabaş.O'nu sinema filmlerinden çok sevmem bu oyuna gitmemde  etkili oldu. O'nu sahnede görmek harikaydı. İnşallah tam bir güldürüde de seyrederim.Mimiklerini canlı görmek isterim.
     Peki neden bu postu yazıyorum? Ali Poyrazoğlu oyunun sonunda mini bir konuşma yapıyor.Oyunun kimin olduğu, nasıl sahnelendiği, ne anlatmak istediği vesaire... Ve sonunda herkes sosyal medyadan yazıyor, sizde düşüncelerinizi yazın ögrenmek istiyorum dedi.Ben abarttım blog yazıyorum.
     Evet Ali Poyrazoğlu "Vahşet Sirki"diyor, uygarlığın getirdiği işkenceye, tek tip kalıba sokmaya, kısıtlamaya, zulme, savaşa,  hak yemeye, yok etmeye, yalana, talana insanlığınyok eden herşeye.
      Nasıl durduracağız bütün bunları? Ben artık iyice açık açık bunları konuşma vakti geldide geçiyor.Ufaktan başlamak lazım. Yerel yerel yakınlarımızdan. Çünkü bazılarımızada " benim kötüm elin iyisinden iyidir" mantığı bizim ve daha sonra insanlığın başına dert oluyor. Kötüye dur demeliyiz ki kötülük dursun!



25 Kasım 2013 Pazartesi

ANALİZ 3

      Her konuşan daha doğrusu her sert şekilde konuşarak muhalefet eden kahraman mıdır?Çünkü toplum olarak özellikle kameralar karşında sert konuşan insanları evde oturduğumuz koltukta "Helal olsun" diyerek desteklerdik şimdi de sosyal medyada özellikle "Twitterdan" destekliyoruz..Bu analizi "Gezi Parkı" olayları -aslında öncesi de var- artan toplumsal olaylardan yola çıkarak yapıyorum.
      Öncesi neydi biraz ondan bahsedeyim.Öncesi Chp milletvekili Muharrem İnce'nin İktidara karşı yaptığı sert muhalefetten dolayı Twitter'da Chp başkanı yerine Muharrem İnce'in olması fikri Twitter'da ortaya atılınca fark etmeye başladım.Sonra aynı şey vekil Tarhan içinde yapıldı. Gezi Parkı olaylarında muhalefet yetersiz kalınca, bu sefer halkın içinden çıkanlardan bazıları yüksek sesle konuşmaya başlayınca "Başkan olsun" değilde, "Helal olsun" demeler başladı.
      Peki nedir bu Kahraman  yada Kurtarıcı arayışımız?Atatürk ne demişti?Bir "Kurtarıcı beklemeyin". Bir daha soralım. Neden hep birilerinin peşine takılma arzusu, neden hep birlikte konuşmama yetersizliği? Youtube'dan konuşmaları paylaşmalar, bazı teknolojik gruplara "Helal olsun ne konuştular"demeler. Peki sizin ağzınız yok mu? Sizde çıkın sokağa onlar gibi konuşun. Konuşa konuşa çoğalın, çoğalalım adaletsizliğe haksızlığı karşı. Ama yok! İlla birilerinin peşine takılacağız.
     Velhasıl bazıları "Mehdi" bekler İslam kurtulacak der ama kimse uyması gereken Müslümanlığa uymaz. Kimisi "Kurtarıcı" bekler ama kimse konuşmaz. Böyle ne elde edilir?

3 Kasım 2013 Pazar

Kitap Tanıtımı

  İlk başta belirteyim çok kitap okuyan biri değilim. Kitap tercihlerim araştirma bilgi,  macera, polisiye kitapları ve gerçek yaşam hikayeleri.İyi kitaplari denk getirmeye, çalışıyorum. Halil İnalcık "Söyleşiler Konuşmalar "kitabını tavsiye ederim Neden? Çünkü, hem tarih bilgilendirilmesi hem de tarihten yola çıkarak bugünü yaşanılan ekonomik siyasi ve sosyolojik olara daha iyi algılamanıza ve yorumlamanıza yardımcı olabilir veya kendi tartışmanızı başlatabilirsiniz.

2 Kasım 2013 Cumartesi

Hollywood Yeşilçam'ı İzliyormuş İzlemiş Heat&Yaralı Kut

     Filmkolik bir adam değilim ama geceleri eski Türk Sineması seyretmeye bayılırım. Siyah Beyaz, Renkli yani hepsini. Seyrederken ne filmler çekmişiz meğersem diyebiliyorum. Özellikle polisiye. Sinema kurgusu mükemmel  filmler. Gerçekten biz kendi kıymetimizi anlamamış bir sinema seyiricisiyiz.
    Neden böyle bir iddialı cümle kurdum. Geçenlerde Yaralı Kurt filmini seyrettim. Aklınıza hemen  Tarkan gelmesin. Cüneyt Arkın filmi. Tabi diğer oyuncuları yabana atmamak lazım. Yaralı Kurt bir uyarlama filmi. Vikipedi'den aldığım bilgileri veriyorum.Yaralı KurtGraham Greene'in Satılmış Adam (A Gun For Sale) kitabının uyarlaması olan 1972 yapımı Türk filmi. Yönetmenliğini Ömer Lütfi Akad'ın yaptığı, başrollerinde Cüneyt ArkınŞükran Yamakoğlu ve Ahmet Mekin'in yer aldığı filmin senaryosu Selim İleri'ye aittir.Bir kiralık katilin öyküsünün anlatıldığı filmde, hapisten yeni çıkan Ali (Cüneyt Arkın), Almanya'ya gitmek istemektedir, ancak bunun için yeterli parası yoktur. 3000 dolar ve bir pasaport karşılığında, bir arazi ihtilafının taraflarından biri olan, kirli işlerle para kazanan bir tefeciyi öldürür. Dolarları alır, ancak bunların sahte olduğunu anlar. Artık tek amacı kendisine kazık atanlardan intikam almak olan Ali'nin, kendisine bu oyunu oynayanları arayıp bulması gerekmektedir.
    Peki konunun başlıkla ne alakası var.Bana inanmayacaksınız ya da kendini çok inandırmışsın diyecekseniz ama Amerikalı Michael Mann'ın yapımcısı senaristi yönetmeni olduğu başrollerini Robert de Niro ve  Al Pacino'nun oynadığı Türkiye'de Büyük Hesaplaşma diye vizyona giren Heat filmi Yaralı Kurt filminin aynısı. Aklınıza şu gelebilir. Eee zaten Yaralı Kurt romandan uyarlanma evet ama Michael bunu belirtmiyor zaten hazır yapılmış olanı alıyor. Bu deme ki sinema kurgusunu oyunculuğu çok beğenmiş ufak değişiklikle ve eklemeyle filmi aynen almış.
     Nedir aynen olanlar?İkisininde oyuncu kadroları süper. Ahmet Mekin titiz, detaycı adım adım ilerleyen  bir polis şefiç Al Pacino'da öyle. Ahmet Mekin ekibiyle çalışan polis şefi ve  tanınmış oyuncular. Al Pacino'nunkiler de öyle.Yakalamak istediği adamın ne yapmak istediğini önceden tahmin etmeye çalışan polis Ahmet Mekin . Al Pacino'da öyle aynı oyunculuk. Yani filmi herşeyi ile yapan Mann  Al Pacino'da aynı oyunculuğu istemiş.
   Mann Rober De Niro'dan aynısı istemiş. Cüneyt Arkın son işini yapacak olan "prensip sahibi" kanun kaçağı De Niro'da öyle.Cüneyt Arkın yaşlı bir adam danışıyor bilgi alıyor De Niro'da öyle. Arkın kanun dışı iş için aldığı paralar sahte çıkıyor ve intikam peşine düşüyor De Niro'da öyle.
    Değişiklikler ve eklmeler banka soygunu sahnesi ve De Niro'nun ekibi olması.Dahası var ama benzeyen yanları daha çok fakat yazarsam filmi anlatmış gibi olacağım.
    Sonuç olarak Mann bende romandan uyarladım dememek için bizim filmi almak aynen işine gelmiş. Belki romandan haberi bile yok. Heat filmi izleme şansınız var. Yaralı Kurt filmini gece denk gelirseniz izlersiniz.

25 Ekim 2013 Cuma

Lütfen Destek

   Twitterdan esinlendiğim ama sevmediğim bir cümleyi yazacağım. Takip eden takip ederim. Change .org sitesi insanların veya kurumların herhangi bir şey için imza kampanyası başlatabildiği bir sosyal medya mecrası. Bilen biliyordu. Daha önce de yazdım change .org hakkında.
 
   Şimdi kendim bir kampanya başlattım destek verirseniz sevinirim eğer uygun buluyorsanız. Bende size destek veririm uygun bulursa :))

19 Ekim 2013 Cumartesi

Yol (Hayat) Hikayesi

   Efendim güya bayram aslında tatil münasebetiyle bir yol gezmesi yaptık. İzmir'in konumu itibariyle deniz kenarı dışında şöyle kır dağ bayır gezmesi yapılacak yerleri fazla . Özellikle doğuya doğru gittiğinizde.
   Bu kır gezme yaptığımız yerler İzmir'im ilçeleri. Ama bir güzellikleri var ne kadar gelişseler de o kasaba havası, o köye havası özellikleri nadiren de olsa korunmakta. Çıktık yola gidiyoruz. Şehirden uzaklaştık ve yeşilliğin bol olduğu yerlere geldik. Yolda mola veriyoruz sebze meyve bakıyoruz tabi ki doğal.( popüler adıyla organik). Dağlara çıkıyoruz temiz hava ciğerler bayram ediyor.Bir restoranda yemek yiyoruz.Yemekte mis gibi tereyağ mis gibi zeytinyağ kokusu ve tadı.
   Şehirde yaşayanlar için burası cennet.Sessiz! sakin! stressiz!.Peki orada yaşayanlar için de öyle mi?Gelişen Dünya yavaş yavaş orayı da ele geçirmeye başlamış.Yazımın başlığı çok iddialı gibi.Yol durup çay içtiğimizde bir dertleşmeye şahit olduk. Parantez içinde "Hayat" kelimesinin kullanmam aslında herkesin "hayatı" kendine anlamında .Yani herkesi "derdi" var anlamında.Yoksa ne "yol" hikayeleri vardır.
   Yolda bir köy kahvesi gibi yerde durduk. Önden söyleyeyim çay mükemmel. Arkadaş dedi ki "usta şekeri al, fazlası dokunuyor". Servis yapan başladı anlatmaya  50-55 yaşlarında. "Fazla takmayın şeker oluruz" diye. Ben iki by-pass ameliyatı geçirdim. Dört damarım tıkalı. 2 senedir kendi isteğimle ameliyat olmayı reddediyorum. Ve tansiyon hastasıyım.Burada yaşıyoruz ama stres bize var, sıkıntı bizde de var gürültü bize var. Tabi bunlar olunca içki sigara da var.Onun için bakın keyfinize" dedi.
   Düşünün adam şehirden çook çok uzakta doğallığın ortasında ve stresten bahsediyor. İçki ve sigaradan bahsetmiyor."STRES" diyor. Bu stres, bu iğrenç Dünya düzeni, belkide gereksiz teknoloji, olmadık yerlere yapılan fabrikalar, Onlar'ın düzenini de bozmuş.Bize göre cennet olan yerler Onlar'a kabus olmaya başlamış.
   

 Eğer bu yerler cennet olma özelliğinin kaybediyorsa farkında olmadığımız ya da farkına varamadığımız bir şeyler var ve kötü bir şeyler var.
   

12 Ekim 2013 Cumartesi

Analiz 2 (Televizyon Programları) +16


   Ah bu televizyon. Nemenem bir şey bu televizyon. Onla da olmuyor, onsuz da olmuyor. Biraz Tuncel Kurtiz'in "Ezel" anlatığı  hikaye ya da okuduğu şiire başlarken aklımda kalan "Nemenem" kelimesinden uydurduğum cümleyle girizgah yapma istedim. Televizyon gerçekten bizi uyutan(eğlendiren, boş vakit geçirten) mı yoksa bilgilendiren bir teknoloji mi?
   Gerçekte irdelemek istediğim konu "Televizyon Programlarının" siyasete etkisi.Çünkü iyi bir twitter kullanıcısı olarak Twitter Sosyal Medyasında televizyon programlarının örneğin yarışma, kadın programları, diziler ve benzeri programların halkı uyuttuğu ve bunun bugünkü siyasetin bundan yararlanıp ülkeyi iyi yönetmediğidir. Halkın televizyon programları sayesinde uyuduğundan bunun farkına varmadığıdır.Bunu söylenyen muhalif olanlardır

   Tabi ki açıklamam gerekir ki, kesinlikle iktidar yanlısı değilim.Herhangi bir partiye de bağlılığım yoktur.Peki muhalifler ne kadar haklı?Gerçi haklı olsalar bile bugünkü gerçeği değiştirmez ama ben bugün bir takım olumsuzlukları geçmişin hatasından kaynaklandığını iddia ettim, Twitterda dahi.Tekrar hatırlatıyorum sadece ve kısaca televizyon konusunu işleyeceğim.
   Nedir geçmişte yapılan olumsuzluklar? Örnek 1, yayınlanan diziler. Ben 80 doğumluyum ve Amerikan dizileriyle büyüdüm. Bende bir olumsuzluk oldu mu bilmiyorum ama bugünkü dizler bizi uyutuyorsa o zaman ki yüzde 90 Amerikan dizileri yayınlanıyordu hemde TRT tarafından uyutuluyorduk. Örnek, Dallas.Doğrusu ben Dallas'a yetişmedim ama Dallas yayınladığında sokakların neredeyse boşaldığı anlatılır.
   Örnek 2, evet bilgi yarışmaları vardı. Örnek, 1 kelime 1 işlem. Çok faydalıydı.Şuan TRTOKUL da  yayınlanmakta. Bu zamanda var. Evet o zaman para dağıtan yarışmalar yoktu ama hediye veren yarışmalar vardı.
   Örnek 3, bu örneğe bugünden verecek bir örneğim yok ki birazda 90'lı yıllara bakalım. TUTTİ FRUTTİ. Okuyanların yüzünün güldüğünü fark ediyorum:)) 90'lı yılların bizi en çok uyutan programlarından biriydi.Kadın Memesi görecek diye millet ne yırtınıyordu!!! :)))
    Ve daha nelere neler.Mesela Tinto Brass erotik filmleri. Neredeyse sansürsüz ve erken saatte. Tam gece 12:00 'de:))
   Şimdi gelelim siyasete. Çok mükemmeldi, siyasetimiz dolayısıyla ülkemiz.Fakirdik amam mutluyduk ama umutlumuyduk. Ne kanunlar çıktı, değişti! Ne siyasi hukuki skandallar oldu! Kimdi suçlu?Televizyon Programları mı?
    Suçu biraz kendimizde kendi içimizde arasak. Öyle doğruyu bulsak.Biz ne seyretmek istiyoruz ya da neden izlediğimiz şeylere takılıyoruz? Bunlara cevap arasak daha iyi olmaz mı?

Not: Geçmiş yıllarda bilgi kirliği yaratan televizyon programları yoktu.
         
       

14 Eylül 2013 Cumartesi

Yine Vahşet

  Yine vahşet yine vahşet yine vahşet.Bu hayvanların Dünya sebebi asla kendileri değil. Ama bazı psikopat veya psikopatlar İzmir' de kendine göstermeye başladı. Çok güçlü zehirle hayvanları, sokak hayvanlarını köpekleri zehirleme başladı. Dün gece böyle bir vaka oldu bir kaç köpek öldü,  bir kaçı kurtarıldı. Fakat zehri çok güçlü herhalde köpekler hemen çürümeye başladı. Psikopat kişi veya kişiler insanların oturduğu çimlere bile serpmişler. O çimlerde, o parkta çocuklarda oynuyor. İş psikopat boyutunu almış. Durumda. köpekler aşmış insanlara zarar verme boyutunu almış.Köpeklerin çevreye zararı yoktu.Kulağı küpeli köpeklerdi.
   Gerekli yerlere bildirildi. Umarım yetkililer önlemlerini alırlar Bir daha böyle şeyler yaşanmaz.



25 Ağustos 2013 Pazar

ANALİZ

    Bloguma biraz yaz tatili arası verdim.Bu ay için sadece birkaç fotoğrafın olduğu bir yayın yaptım o kadar.Ama artık bir yayın yapma daha vakti geldi. Bu yayın bir vatandaş olarak yazın başlamasıyla artan siyasi ve ekonomik gelişmeleri kendimce analiz edeceğim bir yayın olacak
    Türkiye'nin bulunduğu Coğrafya'da çok şiddetli çatışmaların ve siyasi olayların yönetimsel müdahalelerin halkların talepleriyle dolu olduğu bir tarihten geçiyoruz. Küresel ekonomik kriz toparlandı deseler de hiç alakası olmadığı ekonomiyi içten yaşayan veya ekonomistleri iktisatçıları derinlemesine takip yapanlar bunun böyle olmadığını biliyorlar.
    Türkiye'de "Gezi Park'ı" denen masum bir eyleme karşı sert müdahaleye ve buna karşın şiddetli direnişe döndüğünü ve acı olayların yaşandığını gördük. Bu "Gezi Park'ı" eylemini ilk başlatanlar gerçekten duyarlı insanlardı fakat daha sonra araya giren ve hakikaten iktidarı istemeyen insanların karışmasıyla olay çok büyüdü. Bir Twitter kullanıcısı olarak olayları provoke etmek isteyenleri ya da eleştiri yapabilenleri çok iyi ayırabildim, ayırabiliyorum.Sadece taleplerini belirtmek isteyenlerin hayatını bu şekilde düzenlemiş ve bunlara destek veren insanların da  "duyarlı insanlar" olduklarını görüyorsunuz. Ama diğer taraftan destek verme görüntüsü adı altında görünen insanların bu olaylarda aslında "etliye sütlüye" dokunmadıkları - ki şöhretlerden bahsetmiyorum- iki fotoğraf paylaştıktan sonra soluğu Çeşme veya Bodrum'da aldıkları ve çekinmeden bunları Instagram'dan Twitter aracılığı ile paylaştığını gördüm. Bir tanesi malum protesto edilmesi gereken "Etçi"den fotoğraf paylaşmış "Kusura bakmasın kimse N.....'in eline su dökemez" demiş. Aslında bu insanın derdi refahı bozulmasın. O özgürlüğünü kaplamış ve aslında duyarlı bir insan değil. ölenlere üzülmüyor. Diğer bir tanesi İzmir'de "gelin Gündoğdu'da toplanalım" dedikten sonra Kordon'da direniş sürerken o Kordon'da pahalı bir balıkçıda pozunu vermiş. Bir tanesi babaları ve ağabeylerinin sahip olduğu Holding iktidarın destekçi iken çaktırmadan Boğazdaki yalısından "Gezi Park"ına destek vermiş ayıp olmasın çevresine...
     Bu bana yanılmıyorsa Lord Kinross'un "Atatürk" kitabından şunu hatırlattı. Mustafa Kemal savaş sonrası Salih Bozok'la Ankara tepelerinde gezerken ışıl ışıl yanan Konaklar görmüşler.(Gaz yağı sıkıntısı olmasına rağmen herhalde) özetle "Paşam biz nerede kalacağız" demiş. Ve Cumhurbaşkanlığı Köşkü yapılması böyle doğmuş.Hakikaten "her şeye çevreye, siyasi kararlara, yönetimlere bile duyarlı "insanlarla" rahatı bozulmasın diye ve provokatörlere dikkat etmek lazım.
     Tabi ki çevremizde yaşanan şiddetli çatışmalarla ölen insanlar. Ben bunu istemiyorum demekle tabi ki bir insanın sahip olduğu gücü ve iktidarı almak kolay değil. O insanda kendini savunmak için elinden geleni yapacaktır. Bu tür işlerde stratejik taktiğinizi iyi uygulamazsanız sizde olayların içine sürüklenir ve bir çok insanın acı çekmesine yol açarsanız. Yanın başımızda Pkk'nın diğer kanadı Pyd'nin güçlenmesi ayrı bir sıkıntı.Bazı insanlar "kötüyse kötüdür" o zaman o insanlarla baştan görüşmeyeceksiniz. Bugün Ortadoğu'da durum "Savaş" durumudur. Sadece ne savaşı olduğunun tam adı konmamıştır.
      Ekonomik göstergelere gelirsek, bunu iyi olmadığı zaten ufaktan ufaktan söylenirken şimdi sesler daha fazla yükselerek, neredeyse bağırarak söyleme noktasına geldi. Ekonomik af söylentileri de gündeme getirmek gerekli oldu bazılarına göre.Peki hakikaten sadece "yaşamak" adına  kredi kartı veya kredi kullananları -ki bunları tespit temek hiç zor değilken - taksitle tatile gidene ne demeli ve gezmek için harcama yapanlara ne demeli.Ya da halk ağzıyla "para varken git gör" denilerek küçük yaşata çocukları "Avrupa Turu"na göndermek ne demek?  Efendim bunlarda ihtiyaç.  Maslow'un ihtiyaç teorisine bakarsak nelere ihtiyacımız var.Ama zor durumlardan geçerken - hele ki Cumhuriyetin ilk yıllarına bakarsak insanlarımızın nelere ihtiyacı vardı- kendimize sahip çıkmamız lazım. Piyasalarda nakit sıkıntı olduğu bankaların mevduat alabilmek için faizleri biraz yükseltiği, kredi vermek için daha çok çaba harcadığı ki bu bankada nakit bolluğu olduğunu gösterir ama gerçek ve tüzel kişilerin bunların geri ödemelerinin risk faktörü arttığı için kimsenin kredi alma istemediği de ortada.Dünya Süper Güçlerinde Dünya'ya bol keseden para dağıtmayacağı Amerika FED kararlarından da belli. Ki bunda Ortadoğu etkisi de var.
      Sonuç olarak son yıllardaki iklim şartlarına bakarsak bu sene kışın  çok soğuk geçeği bu da ekstra masrafa yol açacağı, ekonomik ve siyasi gelişmelerin havayı ısıtacağı dolayısıyla bunlarında olumsuzlukları olacağını düşünmekteyim. 
               

9 Ağustos 2013 Cuma

23 Temmuz 2013 Salı

İZMİR MANZARASI

 Sizlere İzmir'in en yüksek yerlerinden biri olan Kadifekale'den çekilmiş fotoğrafları yayınlıyorum. Kadifekale'den bahsetmek isterdim ama üzülerek söylüyorum,  hiç içimden gelmiyor. Çünkü kötü durumda. Restorasyon çalışmaları devam ediyor ama ben genel durumunu yani Kale'nin hiç beğenmedim. Şimdilik fotoğraflarla idare edin.














29 Haziran 2013 Cumartesi

Kalbin Ege'de Kalması

   Biliyorsunuz, sözleri Sezen Aksu, Şehrazat, Yelda Karataş tarafından yazılan müziği Atilla Özdemiroğlu tarafından yapılan "Kalbim Ege'de Kaldı" şarkısından yola çıkarak sizlere insanın neden "Kalbi  Ege'de Kalır" anlatmaya çalışayım.
   Ege Bölgesi Türkiye'nin 4. büyük bölgesidir.Kendi içinde iki ayrılır. İç Batı Anadolu ve "Ege Bölümü" yani adını aldı bölüm. EGE deyince akla gelen kıyı bölümü olan yer.Bu bölüm Ege Bölgesi'nin Kuzey'de Edremit Körfezi Kaz Dağları'ndan başlayarak, Güney'de Fethiye bölümüne kadar olan yer.Şimdi sizlere Kuzey'den başlayarak anlatmaya çalışacağım.
   Kaz Dağları,Ege'nin  hatta Türkiye'nin oksijen depolarından bir tanesidir. İnsanların sağlıklı nefes alabileceği, yazı serin geçirebileceği ama kışın diğer yerlere göre daha soğuk geçirebileceği mükemmel yeryüzü cennetlerinden biridir.Astım hasta olanlara orası önerilir.Orada kendinizi dinlersiniz, sakinliği sessizliği bulursunuz. Yani aslında yaşamaya, nefes almaya şükredesiniz.
   Dağlardan aşağıya inelim. Muhteşem bir körfez -cennet mekanla- karşılaşırsınız . Edremit Körfezi Tabiki Ayvalık. Muhteşem  -soğuk olduğu için ılık sıcaklık isteyenler Temmuzda itibaren girmeyi tavsiye ederim- deniz ile karşılaşırsınız. Tabiki yüzmenin dışında harika koyları olan bir yer. Tabiki balık yemeği yenmenin keyfinin bir başka olduğu yerdir. İçki içmek isteyenler için harika rakı manzarasına sahip ve aynı zamanda şarap tatları olan bir yerdir. Ve tabiki muazzam zeytin yağlarının üretildiği ve zeytin yağı yemeklerinin, mezelerinin yapıldığı yerdir. Hele o zeytin yağları asırlık zeytin ağaçlarına sahip olması ve oradaki iklim sayesinde daha iyi yetişen zeytinlerden üretilen o muhteşem zeytin yağları. Neredeyse yol kenarında her yerde satılan zeytin yağlarında mutlaka alıp evinize götürürsünüz ama oradaki yemeklerin tadı damağınızda kalır.
    Yola deva edelim ve ortalara doğru gelelim Benim memleketim İzmir (Smyrna) Herkesin bildiği hatta ben okurken bütün coğrafya öğretmenlerinin söylediği, Türkiye'nin en güzel Şehri İzmir. 5000 yıllık bir şehir. Muhteşem tarihi hazinesi olan, yıllardır biriken bütün kültürleri içinde barındıran Asırlarca birçok kültüre ev sahipliği yapan İzmir. Sıcak kanlı insanları, bir o kadar özgürlüğüne düşkün, birazda rahatına düşkün yaşamayı seven  İzmir. Hayata karşı olum bakan İzmir.İzmir'i uzun uzun anlatabilirim. Ama bu torpil geçmek olur ve bazı şeyleri keşfetmeyi siz bırakmalıyım.İzmir'in en önemli yerlerinden biri duymuşsunuz Kemeraltı tarihi çarşısı.Bir açık hava çarşısıdır. Herşeyi bulabileceğimiz tarihi yerleri olan bir yerdir. Şadırvanaltına uğrayarak yemek yeyip, kahve içebilirsiniz Havra sokağından geçer balık pazarını görürsünüz. Fotoğraflar çekebilirsiniz.Konaktan Kemeraltına girip  Kuzeye doğru yürürseniz Agora kalıntıları çıkar. Çok güzel şekilde yenilendi mutlaka ziyaret etmenizi öneririm. Konak Varyant'tan Kadifekale'ye çıkar İzmir'e yukarıdan bakarsınız.Ya da tarihi Asansör'den İzmir'e bakabilirsiniz. Bornova ilçesine gidip müze olan tarihi Levanten Köşklerini gezebilirsiniz. Veee tabiki KORDON. güneşin batışını yakaladınız mı değmeyin keyfinize. Aaa burada bir Ladino Yahudi böreği olan ve sadece İzmir'de yapılan Boyoz yemeği unutmayın. Devam edin Urla 'ya gidin Şarap bağlarını görün. Seferihisar, sakin şehrimiz. Tabiki buralarda da bizim zeytin yağlarımız var.Çeşme ve Alaçatı eğlence, deniz, güneş, tatil, aşk , mutluluk, festival gibi güzel şeylerin olduğu bir yer.
     Devam edelim yola Kuşadası'na bakalım. Uluslararası bir yer. Bir çok Cruise gemilerinin rotasında olan bir yer festivallerin konserlerin olduğu bir yer.  Kuşadası'na giderken Efes Harabeleri ve Meryem Ana'ya Şirince'ye bir uğrayın derim .Ortaklarda Söke -Aydın yolunda mutlaka Çöp-şiş yemeye de uğrayın ve yayık ayranı için. Yolun devamında ne var? Didim tatil beldesi, sakin mekanı, Bodrum Türkiye'nin Saint Tropez'i. Bodrum'u anlatmaya kalkmak  çok gereksiz olur.
   Peki siz bunları öğrenmez miydiniz de, ben size niye anlattım?Tabi ki kendiniz en basiti internetten öğrenebildiniz.Ben sadece ufak hatırlatmalar tüyolar verdim.Bir çok yerde arkadaşlarımla anılarım.Bu anlattığım yerlere genç arkadaşlarınızla mutlaka gidin. Ama bir kaç arkadaşınızla grup olarak gidin. Ne olaylar ne olaylar, anılar. Allah'a şükür benim kiler güzel bitti. Emin grup olarak gidin . Tadı o zaman çıkıyor.Emin olun ömür boyu anlatırsınız, sıkılmadan.Bir de hep gidin gençliği hissedin.
    İşte böyle, anlatığım yerlerden ya da bildiğiniz yerlerden birine giderseniz, eğlenceyi,tatili, yolculuğu, kültürü, yemeği, aşkı, sevgiyi, mutluluğu, sakinliği, heyecanı hepsini Ege'de bulur yaşar acısıyla tatlısıyla "Kalbiniz Ege'de Kalır" ve hep Ege'ye dönmek için bir bahane ararsınız.
    İzmir'in yetiştirdiği, İspanyol asıllı İzmirli Yahudi şarkıcı Dario Moreno'nu şarkısı yayınladım, azıcık İzmir'e dolayısıyla Ege'ye biraz ısının diye. Şimdi esas şarkı ile veda ediyorum.

25 Haziran 2013 Salı

İnsanlık Dünya'yı İşgal mi Ediyor?

  İnsanlik tarihi çeşitli protestolara eylemlere tanık olmuştur.Ama son bir kaç yılda yapılan protesto ve eylemlere baktığımızda durumun farklı olduğunu görüyoruz.
  Farklılık insanların her anlamda insanca yaşaması için.Sanki "İnsanlik" için sanki "İnsanlığın" Dünya'yı işgal etmesi için.Peki "İnsanlık Dünya'yı İşgal mi Ediyor?
  Dünya her geçen gün daha kötüye gidiyor. Adaleti bulmak ve aramak her geçen gün ndaha zorlaşıyor. Ekonomik dengesizlik her geçen gün daha çok artıyor. Kültürel bozulmalar her geçen daha çok artıyor. Sosyal yaşam he geçen gün değişiyor. Teknoloji her geçen gün değişip güncelleniyor ve insanlara hissettirmeden daha fazla bağımlılık ve yük getiriyor. Sınıfsal yani ekonomik uçurum giderek açılıyor. İnsanların "bilgisi" artıyor ama "cahilliğide" artıyor. Çünkü insanlar giderek hissizleşiyor                                
  İşte bunların hepsini içinde biriktiren bazı insanlar en ufak -insanlık için- olumsuz girişimde ayağa kalkıyor. Protesto ve eylemlerle sokağa dökülüyor, "İnsanlık" adına.Bursa provokatör, olaylardan nemalanmak isteyen ve İktidarlarin ekneğini yiyip ama artık onkarsan kurtulnak istyenleri ayırmak lazım. Çünkü bu insanlar sadece ve sadece kendilerini düşünür.Ama "İnsanlık" için mücadele edenler aslında Dünya için dahası "Kötülere karşı, "Kötülüğe" karşı mücadele ederler.
  Bazıları birileri "şöyle güçler veya böyle güçler bunları yaptırıyor" diyor.Evet yeryüzünde küçük Şeytanlar kendini küçük İlah bilenler Dünya'da birçok izdahama ve felakete yol açmışlardır.Belkide bu son yıllarda yasananlarida onlar planlanmış ve ne kadar İnsanin sokağa "İnsanlık" adına sokağa döküleceğini test etmişlerdir. Çünkü onlar da biliyorki Dünya artık bu olumsuz ağırlıkları kaldiramiyor ve "İnsanlik" nefes alamıyor.
  Bütün bunları değerlendirdiğimde bu Toplumsal olayları Dünya'nın çeşitli yerlerinde aralıklarla göreceğiz. Çünkü Dünya'nın sosyo-ekonomik verilerine baktığımızda iyi sonuçlar görülmüyor.


19 Haziran 2013 Çarşamba

To Know Police Bad

    In the World the first Police Organization had known in Roman Empire The first examples of the police force in the modern sense 1800s London marine police emerged towards the years  Police Organizations. London's Metropolitan Police Service, was founded in 1829, next to the fight against crime, preventive policing approach set out in the first police organization.
   However, I want to research about the sociological, to conduct a survey and would like to write a thesis. Such a thesis, reports, documents or a wide-ranging interview, I do not know. But I'll write what I think at the scene of its own, as always.
   In recent years, the police came up journal again with society protest. America Wall Street, London, Istanbul, Taksim Gezi Park, and finally,  Brazil. So why do the police behave in such a harsh or hard to exhibit behaviors and Who wants that? Why do the police use police rubber bullets, electro-shock device except buttons cannon water?  My Detecting presence of human is "Good and Bad"  So, male or female, there are good or bad  within the police. However to know good and bad, do not mean as we have learned from especially American movies "good cop, bad cop" is meaning humanity! Well the police can specify  their  behavior stand-alone or how much wider their initiative or they can eforced all the orders include illegal orders!!!!?
  When we look at the world, the perception of the police is poor. Because  the police is always sent onto citizens, between citizens and the rights, the police is entered.Police is strong because  there are powerful gun baton. The Police is weak because they have  chiefs or elders colleagues!!! In the film industryand TV shows oftenly use Police subject in their screenplay. We do not like the Police intervene to the protest, but desolate the criminal we love Police.This shows that how important is the fact that the police profession and how much is open to criticism.
   It is important because  the attention of police they solve of a criminal or  careless of Police they lose the crininal that's why they open the critism.
    So why the police are  always someone's police? Why is being used, such as  Bodyguard? Why take the initiative and request the police to intervene in his own hard not prevent it? To protect colleagues or not to lose his job? These people are choosing to do justice to the profession to protect the rights of some people to maintain order or to protect the rights of the people more equal?
    Have mentioned above. Good Police, Bad Police. We have to find Good Cop and support them and do not leave alone You can ask: Have you had to pepper spray, or they hit with batons? No. But I fell foul of with the police.Well  trained Police, rescue our life -especially one of my friend-We were lucky, we met with Good Police. Do not I see Bad Police? Yes I saw.Well what we do when we meet Bad Police. We do not lose our beliveness to justice?That we know that there are Good Police
.     As a result, the police can not rejected  to be "bad" like not rejected the justice when know there are Bad Judge or Prosecutor. But we work for right Laws for Police not to use SOMEONE's BODYGUARDS.
Not: Did you watch Copland film which Slyvester Stallone played?

Polisi Kötü Bilmek


   Dünya'da  Polis Teşkilatının varlığı Roma İmparatorluğu dönemine dayanmaktadır. Dünya'da ilk modern polis teşkilatı İngiltere'de görülmektedir.Türkiye'de 1845 yılında modern Türk Polis Teşkilatı görülmüştür. 1937 yılında Emniyet Teşkilatı olmuştur.Peki neden hep Polisler kötü bilinir?
   Bununla ilgili sosyolojik bir araştırma yapmak ,bir anket düzenlemek ve bir tez yazmak isterdim. Böyle bir tez, rapor var mı yada geniş çaplı bir röportaj tarzı bir belge var mı bilmiyorum,rast gelmedim.Ama her zaman ki gibi kendi düşündüklerimi yazacağım
   Gezi Parkı olaylarıyla Polis ve davranışları yeniden gündeme geldi. Peki Polis neden böyle sert davranışlar sergiliyor ya da  sert davranması isteniyor ve hep Polis kötü biliniyor. Benim insan varlığını algılamam "İyi ve Kötü" diyedir. Yani Polisin içinde de kadın ya da erkek olsun iyi ve kötü vardır.Ama bildiğimiz özellikle Amerikan filmlerinden öğrendiğimiz "İyi Polis, Kötü Polis" manasında bir cinlik değil tamamen insanlık anlamındadır.Peki Polis tek başına davranışlarını beliryebilir mi ya da inisiyatif alma yetkisi ne kadar geniştir?
  Dünya'da da baktığımızda Polis algısı kötüdür. Çünkü vatandaşın üzerine hep Polis gönderilir yasalarla vatandaşın arasına hep Polis girer. Polis hem güçlüdür hem güçüzdür. Güçlüdür copu silahı vardır. Güçsüzdür amirleri büyükleri  vardır.Sinema sekötürüne baktığımızda veya televizyon sektörüne baktığımızda ya da benim bildiğim Nejat Usta'nın (Uygur) Cibali Karakolu'na baktığımızda çoğunlukla ele alınan konulardan biri Polis olduğunu görüyoruz. Polis protesto gösterilene müdahale ederken sevmiyoruz ama bir suçluyu perişan edince Behzat Ç gibi seviyoruz. Aslında bu Polis mesleğinin ne kadar önemli ne kadar eleştiriye açık olduğunu gösterir.
   Önemli olması Polisin bir dikkati sonucu suçluyu ortaya çıkarması ya da dikkatsizliği sonucu suçluyu kaybetmesi önemli olduğunu gösterir. Sokakta adaleti sağlar.Diğer taraftan çünkü sokakta adaleti kendine ya da başkasına sağlayabilir! İşte bu yüzden de eleştiriye açıktır.
    Peki Dünya'da da, Gezi Parkı gibi olayları gibi olaylar yaşandığında Polis neden hep birilerinin Polisi oluyor? Neden Polis Bodyguard gibi kullanılıyor? Polis neden inisiyatif alıp kendince sert müdahale edilmesi istenildiğinde bunu engellemiyor? Kötü meslektaşlarını korumak için mi yoksa işini kaybetmemek için mi?Bu insanlar mesleğe seçilirken adaleti sağlamak düzeni korumak için mi yoksa bazı insanların haklarını korumak yani daha eşit insanların haklarını korumak için mi seçiliyor?
    Yukarıda belirtmiştim. İyi insan Kötü insan. Vatandaş olarak Polisi kötü bilmemek içlerinde de İyi polis olduğu bilmek ve onlara İyi olan Polisleri bulmak onlara destek olmak yalnız bırakmamak. Diyebilirsiniz ki sen hiç cop yedin mi biber gazı yedin mi? Hayır. Ama Polisin eline düştüm.Bizim ama  özellikle bir arkadaşım yakın geleceği İyi eğitimli bir Polis sayesinde ısrarlarımız sonucu bizi dinlemesi sonucu ve adaleti sağlamasıyla kurtuldu! Kötü denk geldin mi? Evet. Kötülük yapana şahit oldun mu? Evet.
    Peki İyi Polis nasıl ortaya çıkartacağız.Adaleti istemekle!Polis Sendikalaşmasıyla. Böylece Polisin hakkının korumasıyla ve kendini güvende hissetmesi ama aynı zamanda kanunsuz emri yerine getiren Polisin ve vatandaşa Kötü davranan Polisin meslekten atılmasını da sağlayacak bir Sendika. Vatandaşı da dinleyecek bir Sendika.Vatandaş olarak bunları talep etmeliyiz. Ve tabiki "İyi" savcı ve hakim de talep etmeliyiz.  Polisleri ortaya çıkarmalıyız. Tabi bu bütün kamu kuruluşları için geçerli ama o ayrı bir yazı konusu.
    Sonuç olarak Polisi toptan reddedemeyiz tıpkı " Kötü " hakim ve savcının varlığını bilipte, Hukuku  reddedemiyecemiz gibi. Ama Polisin birilerinin Bodyguardı gibi kullanılmasının önüne geçecek yasaların ve yaptırımların olmasını için çabalayıp, sağlamalıyız.

Not: Slyvester Stallone'nin 1997 yapımı Copland filmini tavsiye ederim.
 

7 Haziran 2013 Cuma

Tren Yolculuğu

     Şimdi diyeceksiniz ki alaka. Görmüyor musun, duymuyor musun gezi parkı olaylarını diyeceksiniz.Daha önce bir tane yazdım. Twitter'da da fikirlerim söylüyorum. Dünkü gece konuşması da çok iç açıcı değildi.  O yüzden biraz kafa dahilsin, yediğim,  içtiğim benim olsun:) gördüğümu yaşadığımı anlatayım.
     Efendim, Konya Mavi Tren yolculugu yaptım. Hemide yataklı:) Aldım biletimi, İzmir Basmane Gari'ndan yola çıktık aksam vakti. Uşak,  Afyon üzerinden Konya'ya yokculuk.
     Tabi aksam olunca trenin penceresinden karanlıktan Manisa çıkışından sonra birşey göremedim. Ama tren yolculu "fena" degildi.Manisa 'ta kadar yağmur vardı.  Vagondaki odamdan tablet ten yaşanan olayları da takip ediyordum. O sırada kafamı kaldırdım ve cok güzel bir manzarayı fotoladim. Ve Anadolu gidiyorum.
     Dedim ya gece yolcuğundan trenden bir sey göremedim. Tren istasyonları, uzaktaki köy ışıkları ha birde küçük bir ilçeden geçerken kahvehanede yapılan mütevazı düğün torenine şahit oldum. Karanlıkta yolculuk ederken köy ışıkları görmek trenin sesi, raylarin sesi eşliğinde bir garip oluyor. Ray sesleri gerçekten güzel bir melodi gibi geliyor.Ve tekrar karanlık zifiri karanlık!
    Odam tabiki küçük.  Yatak olan bir koltuk,lavabo, bir banko dolapli içinde mini buzdolabı.  Biraz iri olduğum için sigmakta zorlandım. Uyku derseniz topu topu üç saat. Çünkü ilk yolculuk ve deprem hissi oluyormuş gibi yolculuk.  Ama yataktan dusmuyorsunuz. Benim sevdiğim yanı ilk yolculuk ve ray sesi melodisi eşliğinde sessizlik! ve tek basinalik.
    Neyse şansıma gün tam ağarma noktasında yani alaca karanlıkta uyandım. Güneş usul usul doğuyor.  Harika bir şekilde Anadolu'ya Türkiye'ye. Dağlık ve ovalik yerlerden geçtiğimiz için tarlalar köy yerleri görüyorum. İnanılmaz güzel hayvanlar sabah kahvaltısına çıkmış. Pencereyi açtım.  Hava çok güzel.  Rüzgar giriyor, odanın içine mis gibi Anadolu kokusu.Yasanan olaylara rağmen umut ve sevinçle doluyor insan.Ve... Tren ve Konya'ya vardır.  İlk yolculuk olmasına rağmen hiç yorgun hissetmedim. Önce havayı içime çektim,  Konya Garina indim.


2 Haziran 2013 Pazar

Yanlışa Direnmek Haktır

    Türkiye'de İstanbul'da Takim Gezi Parkı'ndaki ağaçların AVM yapılacağı yüzünden kesilmeye kalkılması  ve insanların bunu protesto etmeye kalmasıyla başlayan süreç faklı bir noktaya geldi.
    Birçok sebep var en önemlileri polisin masum bir protestoya çok sert müdahale etmesi ve yapılan açıklamaların sonucunda insanların dayanamamalarının sonucu vuku bulmuştur.Gücü elinde bulunduran Haklı değildir. İster azınlık ister tekil olsun haksızlığa hakkı yendiği düşüne herkes hak arama özgürlüğü vardır. Medyanın olayları yansıtmaması, internetin kesilmesi insanların olanları bitenleri net görememesi araya sızan insanların malına zarar veren provokatörler ekmeğe yağ sürmüşlerdir. Halbuki olaylar yansıtılsa hiç buralara gelmeyecek.
     İnsanların haksızlık karşısında birlik olması güzel. En güzel örnek birbirini yiyen büyük takımların taraftarları.Halbuki stad salan meydan ayırmaksızın herde böyle olsa maçlar şenlik havasında geçer. Birde tabi,ki sokağın parkların bekçileri gerçek sahipleri sokak hayvanları ve kuşları. Göstericiler kadar onlarda çok mağdur oldu ve öldüler.
     Umarım her şey yoluna girer ve hak ve yanlış olduğunu iddia ettiği konularda gösteri yapanlara sert müdahale edilmez.

27 Mayıs 2013 Pazartesi

AVM'ye karşı ÇARŞI

   Daha öncede AVM'ler  ilgili yazı yazmıştım. AVM'lere çok sıcak bakan bir insan değilim.Ne kadar kaliteli bir hava verse de çevreye, içi boş geliyor.Benim için  kapalı mekanlar belli bir dakikadan sonra .boğucu oluyor.
    Eskici bir yapım yok ama eskilerin olgunluğu yani yapısal anlamada yani binaların güzelliği , ince ince işlenmesi emek harcanması şimdiki yapılarda yok. Ölçü sadece genişlik ve büyüklük. Hazır yapılmış lego gibi, AVM'ler. O yüzden, çok sık olmasa da, Çarşılara giderim. Gittiğim yabancı yerlerde de Çarşıları ziyaret etmek isterim. Belkide bu istek yaşımın olgunluğu ile ilgilidir.
     İzmir'den bahsedeceğim. Tabiki KEMERALTI'dan bahsedeceğim.İzmir'in bir zamanlar kalbi olan şimdilerde kalbi olmasını sürdürmeye çalışan Kemeraltı. Bırakın bir zamanlar Çarşı olma özelliğini yani en önemli esnaflarının olmasını, İzmir'in en önemli tüccarlarının yazıhanelerinin, doktorlarının muayehanelerinin, en önemli terzilerinin dükkanlarının, lokantalarının ,moda evlerinin, vesairelerinin olduğu bir yerdi. Şimdilerde sadece küçük esnafın olduğu birkaç lokantanın kaldığı, kısacası her şeyden birazın kaldığı yer, Kemeraltı.
      En önemli noktası Kemeraltı'nın bence Hisarönü. Yani Osmanlı'dan kalan Hisarcami'nin önü. Kızlarağası Han'ın bitişiği. Bir kesişim noktası, bir mola noktası diyebiliriz. Yemek için, özellikle de döner ve kahve molası, tatlı yemek molası vermek için çok güzel. Birde oraya yakın ara sokakta ki küçücük balık lokantası.Küçük bir meydancıktır,  Hisarönü. Tıklım tıklımdır.Ama çok güzeldir.Mutlaka gidilmesi görülmesi yani "çarşı pazar" gezilme gereken bir yerdir.


22 Mayıs 2013 Çarşamba

Rahat Bırakın Şu Hayvanları!!!

     Sürekli havyan konuklarında yazmaktan, özellikle onları koruma yazısı yazmaktan bıktım. Bunu olumsuz anlamda kastetmiyorum. Güzel şeyler yazmak istediğimden söylüyorum.
     Peki nedir yazdıran olay? Sürekli ve özellikle bazı  muhafazakar insanların, insanlara yardım edilmesi gerekliliğini vurgulayan bu yüzden ev ya da sokakta hayvan besleyenleri örnek göstererek ve aslında hayvanlara zarar verecek cümleleri söyleyen insanlar yüzünden yazıyorum.Bu insanlar, hayvan beslemeyi lüks gören neymiş efendim aç insanlar varken havyan beslemek nedenmiş?Olgun bir şekilde ve terbiyeli bir şekilde tepki gösterince ona dahi çok bir bozuluyorlar.
    Şimdi: 1) Poposunda donu olmayan çevreye gösteriş olsun diye ya da çocuğuna oyuncak olsun diye ve sonra ahlaksızca onları sokak atanlara hayvan beslemek! lüks. Zaten bu tip insanlar yolda susuz kalan insana bir yudum su vermezler.İnsanlıktan nasibini almamıştır.Aslında bu birinci madde bir dipnot olarakta okunabilir.
              2) Bizde insanlara yardım edilmesinden, kimsenin evsiz kalmamasından ya da yalnız diye arkasında kimse yok diye görmezlikten gelinmesi taraftarı değiliz.
              3) Hayvan besleyen bu insanlar eminim ki insanlar, küçük büyük muhtaç olan herkese yardım ediyordur.
              4)Hayvanseverler bu hayvanları beslemese betonlaşan bu dünyada hayvanlar açlıktan ölecek . Bizi yaratan Allah onları da ya da neye inanıyorsanız, inandığınız şey onları da yarattı.Yani onların da yaşamam hakkı var.
              5)Hayvanları beslemek( bu tabiri yanlış anlamayın) önüne yemek atarak yapabilirsiniz. Peki insana yapabilirmisiniz? Ya da yaptığınız yardımı gösterebilirmisiniz? Hayır. Neden? Çünkü onlar İNSAN. Yardım gizli yapılır
              6) Hayvanlar Kur'an'da da geçiyor.Hayvanlara kötü davranmak ya da onlara bakmamak günah.
              7)Evde beslemeye gelince. Beslemek gibi bir günah var mı? Yok O zaman sanane! İnsanın bir hayvan beslemesinin neresi lüks? Adam holding patronu CAMİ OKUL yaptırıyor, oğlu kazı Göcek'te yatta Bodrum'da en lüks yerlerde şampanya patlatır ya da yurt dışında, en pahalı kıyafeti giyer,mezuniyette en lüks kıyafeti giyer vs vs vs... Sorunca, sanane benim çocuğum, istediğini yapar O lüks değil mi? Ama ona laf yok illa hayvanlar.
              8) Bu  lafı söyleyenler yaralı parmağa "çiş" yapıyor mudur?
          Bunlar benim aklıma gelen sinirlenmemeye çalışarak yazdıklarım.Çünkü bizde dula, yetime, ihtiyacı olana yardım ediyoruz. İlla yaptığımızı gösterecek kadar  görgüsüz ve inançsız değiliz.
                  İNSAN FİTRESİNİ ZEKATINI VERİYORSA SİZE B*K YEMEK DÜŞER.

                                         RAHAT BIRAKIN ŞU HAYVANLARI.
                 
         
       

6 Mayıs 2013 Pazartesi

İzmir Fuar'da Hıdrellez

     Bugün Hıdrellez. Sizlere Hıdrellez'in ne olduğunu anlatmama gerek yok.Zaten biliyorsunuzdur. Bugün bir iş dolayısı ile İzmir Fuarı'na yakın bir yere gittim. Mahşeri kalabalık çoluk-çocuk, genç, yaşlı, kadın, erkek ve özellikle Roman Vatandaşlarımız oraya doğru gidiyordu. "Ne oluyor" diye beş dakika bakayım dedim. Meğer hıdrellez günü yapılan piknikmiş. Etraf mis gibi mangal kokuyordu. Çalgılar çalınıyor, şarkılar söyleniyordu. Tabi ki bunları yapan Roman vatandaşlarımızdı. Harikaydı. Bir iki fotoğraf ve videoyu paylaşıyorum. Umarım bütün dilekleriniz kabul olur.















2 Mayıs 2013 Perşembe

ASLINDA DURUM ÜLKEDE CANLIYA VERİLEN DEĞER

    Yılmaz Özdil bu ülkede, medeniyetten demokrasiden bahsedilen bu ülkede hayvanlara, bana göre bir canlıya yapılanları çok güzel özetlemiştir.Neden?Çünkü bir canlıya bunları reva görenler doğaya ve insanlığa her anlamda neler yapmaz! Yazıyı buraya  yapıştırıyorum.




28 Nisan 2013 Pazar

Türkiye'de Olimpiyatlara İlgi Olur Mu?

      Biliyorsunuz son yıllarda Türkiye Olimpiyatları almak için yoğun çalışma gösteriyor. Her seferinde ucundan dönüyoruz "ha şimdi alacağız" diye. Peki, her gelen hükumetin çalışma göstermesi yeterli mi? Milletin ilgisi ne olmalı?
     Olimpiyatlarla çok yakından ilgilen ünlü bir  köşe yazarımız zamanında bundan bahsetmişti, "Olimpiyatlara vatandaşın ilgisi ne olacak"? diye. Vatandaş bu duruma hazır mı, Türk halkı spor ne kadar ilgi? soruların da sormuştu. Özellikle Uluslararası spor yarışmalarına vatandaşların ilgisi pek yok. Sadece popüler sporlara Peki benim nereden aklıma geldi?Türkiye Cumhurbaşkanlığı Uluslararası Bisiklet Yarışmasından. Son iki yılın Türkiye İzmir etabının kısa videolarını yayınladım. Bu yarışmaların izlerken Halkın ilgisi çok yoğun değil. Özellikle geçiş yapılan yerlerde. Bilinçsizce toplanılmış bir kalabalık var?
     Diğer taraftan böyle uluslararası önemli bir organizasyonun varlığından kimsenin haberinin olmaması. (Mesela farklı konudan küçük bir örnek. Geçen günlerde "Expo 2020 İzmir" ile igli bir anket yapılmış ve halkın bi'haber olduğu ortaya çıkmış.) Bu da ayrı bir konu. Böyle  organizasyoların televizyonlarda, gazetelerde sadece başlarken ve biterken duyuru yapılmasını yani haber yapılması çok komik. Dolayısı ile sadece suçu vatandaşa atmayalım.Sadece Olimpiyatları alıp ülkemize turist gelmesini beklemek çok garip olur. Halkın ilgisinin de olması lazım .Yoksa bu tür organizasyonlar seyircisiz olursa ya da istenilen yoğunluk olmazsa  çok yararsız olur.Size Bisiklet turununİzmir bölümünün bu seneki kısa videosunu da yayınlıyorum.İyi seyirler

16 Nisan 2013 Salı

Fazıl Say Mı Adalet Mi?

      Ayrıntıya girmeme gerek yok, hepiniz konuyu biliyorsunuz. Zaten başlıkta anlatıyor.Son günlerin mahkemem kararı ile alevlen Fazı Say kararı. Peki olay Fazıl Say olayı  mı, Adalet olayı mı?
      Medya'da, Soysal Medya'da ve tabi ki siyasette bugün itibariyle konuşuldu. "Demokrasi yara aldı"!, "düşünce özgürlüğüne kilit vuruldu"!, "her şey yalan mı"!, "Sanatçıya bu ceza verilir mi"! "Muhalif olduğu için verildi"! gibi laflar edildi.Konuya hukuk açısında hiç bakılmadı.Hukukçu değilim ama zorun olarak hukuku yaşamış biriyim.Olayı bu bakımdan değerlendirmek istiyorum. Ki bence doğrusuda bu; adalete ulaşmak istiyorsak.
       Türkiye'de adalet var mı ya da Türkiye'de adalet iyi işliyor mu?Bu soruları sormak bu yolla cevap aramak lazım, Fazıl Say kararı mı doğru mu, değil mi?Çünkü yargılama sürecini veya kararı Sanatçıya bu karar verilir mi dersek adalet açısından toplumda ayrıcalıklı kesim yaratmış olur.Bu sanatçı açısında değil, iş adamı, bürokrat, popüler kişilik ya da nüfuslu insan gibi...Fazıl Say'ın dediklerini sıradan insan söylerse ne olacak? Sıradan insanlar aptal mı ya da çok mu cahil de, istediklerini söylemeye hakları yok.Bende insanım, bende bir şeyler söylemek istiyorum diyen insana  kariyerin kadar mı konuş diyeceğiz. Ama oy isterken, "bak haksızlığı görmüyor musun sen de bir şey söyle" ya da "susma sustukça sıra sana gelecek" dediğimiz insanlar o insanlar ya da biziz.Olaya bu açıdan bakmak lazım. Kimsenin düşünce özgürlüğü yok mu ya da kimse için adalet yok mu? Adaletsiz herkese olduğunda da konuşmalıyız. Yakın tarihin "baklavacı çocuklar" ve "N.Ç" kararlarını ve benzeri davaları hatırlayalım. N.Ç. davası o kadar değil ama diğer davarlarda hep susuldu. Diyebilirsiniz bu dava Siyasi. Peki diğer davalar ne? Orada hangi, güç vardı. Ben söyleyeyim "Güçsüzlük Gücü"Adalet her hangi bir şekilde güçsüzler içinde işleseydi yani kamuoyunda rahatsızlık yaratmayacak adil kararlar olsaydı, bu tür davalar da kamu oyunda şüphe uyandırmazdı.
        Adalet hepimize lazım. Şu ve veya bu kişiler üzerinde olaya bakarsak yanılırız. Adalet açısından bakarsak adaletimiz sağlamlaştırır ve sağlıklı bir adalet yapısına kavuşuruz.

12 Nisan 2013 Cuma

Takipçilerim Blogdaşlarım Change.org

     Sevgili takipçilerim ve blogdaslarım, bu yazıyı sizin duyarlılığınız için yazıyorum. Change.org bir sosyal duyarlılık sitesi var. Bu site 196 ülkede 20 milyon üyesi olan bir site. Dünya genelinde ve yerel olarak imza kampanyaları başlatan daha çok üye olan şahısların etkisiyle imza kampanyası başlatan bir site. Siteye üye olan kişiler çevresel ekonomik sosyal olarak olumsuz her konuda  bir imza kampanyası başlatabiliyor. İster hükumetlerin yasalarına karşı ister yerel ve uluslararası resmi, sivil toplum veya büyük ölçekli şirketlere karşı imza kampanyası yapabiliyorsunuz.Kampanya şartları detaylı olarak sitede var
   Türkiye'de de bir çok imza kampanyası başlatıldı. Sizden istediğim bu siteyi ziyaret etmeniz eğer uygun bulursanız üye olmanız.Bu sitelerde başlatılan kampanyalara imza atmanız.Hepinize şimdiden teşekkürler. 

6 Nisan 2013 Cumartesi

İZMİR'DE SAKLI CENNET!

      Yürüyüş yapmak insanin sağlığı açısından cok faydalıdır.Hem fiziksel olarak hem de ruhsal olarak iyi gelir. Fizik olarak, kilo vermenize, nefes almanızın düzene girmesine, kaslarınızın ve eklemlerinizin çalışmasına vesile olur.Hem yorulmanızda kendi elinizdedir.Oturup ara sıra dinlenebilirsiniz. Ruhsal olarakta rahatlamanızı sağlar. Kafanızdaki olumsuz şeyleri atmanıza ya da daha saglıklı düşünmenize sebep olur. Bunu da en güzel nerede  yaparsaniz cok güzel olur? İzmir'de deniz kenarında yapabilirsiniz. İyot kokusıyla  müthiş bir meditasyan olur.
     Peki şehre yakın olsun, Orman bir yer olsun derseniz size İzmir'de Saklı Cennetlerden biri olan Balçova barajına giden yolu önerebilirim.Issız bir yer değil, insanların haftasonu günün her saatinde oraya yürüyüşe gidilebiliyor. Etrafındaki otelleri  reklam olmasın diye belirtmiyorum. Bence uğramak lazım
     Diğer taraftan buraya cennet dedimde niye  ünlem işareti koydum. Sebebi kedicikler. Maalesef orada yaşayan çok kedi var.Oraya zamanında bırakılmışlar ve çoğalmışlar. Otellerin içinde de var. Şuan için o kedilerin orada olması  sanki terk edilmiş gibi olması insani üzüyor ki cennette üzgün olunmaz. O yüzden oraya yürüyüş yapmaya giderseniz yanınızda yiyecek bir şeyler götürürseniz kediler için iyi olur. Orası tam bir cennet olur. Hepinize tabiki gidebilenler için  Balçova Ilıca Baraj yolunu tavsiye ederim.